“Arkadaşıma gerçek aşkın
eğer mümkünse ilahi olabilmesi gerektiğini nasıl anlatabilirdim
ki?..”
O günden sonra defalarca Cemil’e
mektup yazdığım hâlde bir türlü bu mektupları ona gönderemedim.
Cemil’in bana güleceğinden hatta bana hakaret edeceğinden
korktuğumdan her seferinde ona yazdığım baldızı ile ilgili
düşüncelerimi duygularımı aşkımı söylediğim mektupları yırtıp
attım.
Neden sonra Ferhat gibi dağları
delercesine yol vurup İstanbul’a gitmeye karar verdim. Sevdiğimi
gidip kendisine söylemeye karar verdim. İşte o sebeple gittim
bir kuaför salonuna. Ve bu gidişim ilk ve son defa
oldu.
Damat olan gençler gibi yaptırdım
saçlarımı, kendimi kuaförün insaflı kollarına bıraktım. Kendime
yeni ayakkabı alıp spor giyinmeyi seven birisi olarak ilk defa
mecburiyetten bir takım elbisenin içine sıkıla sıkıla girdim.
Gömleğime beni boğmasından korktuğum bir kravat bağlayıp ılık bir
sonbahar günü İstanbul’da evlerinin önünde beklemeye başladım.
Nihayet Meltem sokağa çıkmıştı. Allah’ım bu nasıl bir güzellikti?
Sanki heyecandan düşüp ölecektim?
Bütün cesaretimi toplayıp yanına
yaklaştım:
-Affedersin Meltem
Hanım biraz konuşabilir miyiz?
Şaşkınca suratıma baktıktan sonra
yanındaki kız arkadaşına döndü:
-Kim bu şapşal tanıyor musun sen
Canan, dedi.
Yanındaki kız
gülerek:
-Aşk olsun hayatım, adam “Meltem
diyor, belli ki seni bir yerlerden tanıyor. Senin tanımadığını ben
nereden tanıyacağım?” dedi.
O an bütün İstanbul bana gülüyor
zannettim. Dünya sanki daralıyor kıyafetlerim sıktıkça sıkıyordu
beni. Hiçbir şey diyemeden uzaklaşıp gittiler. Evet belki ben bir
şapşal değildim ama aptalın hatta bir budalanın ta kendisiydim.
Zırvalamıştım. Hangi aklı başında bir adam bir kez gördüğü kıza
âşık olur ve ona aşkını söylemek için yolunu bilmediğini nice
yiğitleri güzelleri yiyip bitiren bu koca kente
gelirdi...
***
Arkadaşım Yaşar çok duygusaldı.
Bunları anlatırken ağlamamak için direniyordu.
“Aşk acı çekmek derlerdi de
inanmazdım. Ne kadar da doğru söylemişler dostum. Gücüme gitti
Meltem’in bana öyle demesi; çok gücüme gitti ama hâlâ Meltem’i
düşünmeden duramıyorum. Önceden sanal yazdığım şiirler şimdi
gerçeğe döndü. Sence ben bir şapşal mıyım?"
Ona gerçek aşkın, ilahi olması
gerektiğini nasıl anlatabilirdim ki? İçimden “Rabbim hidayet
versin” demekle yetindim...
Şahin Ertürk-Kütahya