“Mevsiminde yenidünyalar, can
erikleri, kayısılar, yeşil elmalar gönderilirdi komşulara derin
kâseler içerisinde...”
Şehrimizin bahçeli evleri vardı
çocukluğumuzda. İrili ufaklı ama sulandığında toprak kokan…
Ortancalar, güller, filbahriler, pembe beyaz zakkumlar ve meyveli
ağaçlarla süslü. Sarı renkli üstü fır fır dönen muslukları, mermer
kurnaları aşınmış çeşmeleri olan bahçeler…
Şehrin içindeydiniz ama sabahları
horoz sesleri duyardınız. Kuşlar eksik olmazdı sokakların
eteklerinden. Çok yüksek duvarları bulunmazdı onların... Sahipleri
kollarını koyup dışarıdan geçen tanıdıklarıyla
konuşurlardı.
Bahçeli evlerin sahiplerinde hep
bir güzellik, hep bir anlayış olurdu. Fark ederdim gülümseyerek
baktıklarını. Betondan binalara girenlerden çok daha rahat ve
umutlu seslenirlerdi birbirlerine. Çoğunda dikenli tel filan yoktu,
dikensiz ve camsız olanlarına kaçardı vurduğunuz toplar. Eğer
istemeden de olsa bir fidan kırdınız mı? "Gel buraya" derler ve
gösterirlerdi yaramazlığınızı. "Bak nasıl...