“Ben makamına saygımdan tek kelime sormuyordum. O da tek kelime
söylemiyordu.”
—Beni istemişsiniz Sayın Genel Müdürüm.
—Evet, pazartesi günü seni önemli bir görüşmeye götüreceğim. Kılık
kıyafetini ona göre ayarla!
Sürprizleri seven bir yapısı vardı. Daha doğrusu onun içten
pazarlıklı hâlini biz öyle zannediyorduk. Şaşırmıştım. Şimdiye
kadar hiçbir işimize “teşekkür ederim” dememiş bir insandı. Hiçbir
görüşmesinde bulunmazdık. Önemli dediği bir görüşmeye, beni
götürmesinde mutlaka bir hesabı vardı ama ne?
Cuma akşamıydı. Bulunduğumuz ajanstan ayrılıp vapura doğru
ilerlerken yine de bir ümit ışığı yanmıştı yüreğimde. Adam yerine
konmak insanın doğasında vardı. İnşallah bu defa bizim kendimizi
ispat etmemize yol açardı.
Pazartesi günü mesaiye gelirken kendimce kendime çekidüzen
vermiştim. Kendimden çok müdürümü düşünüyordum. Beni önemli bir
görüşmeye götürecekse benden dolayı mahcup olmamalıydı.
Öğleye doğru odasına çağırdı:
—Hazırlan, on dakikaya çıkıyoruz, dedi.
Ben zaten sabahtan beri hazırdım. Her geçen dakika heyecanım da
artıyordu. Nihayet Cağaloğlu’ndan hareket ettik. İstikametimiz de
anlaşıldı. Taksim’de TRT İstanbul Radyosuydu.
Ne enteresan ki, ben mütevazılığım ve bulunduğu makama saygım
sebebiyle tek kelime sormuyordum. O da tek kelimeyle beni
bilgilendirme ihtiyacı hissetmiyordu.
Radyoda bir şahısla özel ziyaret şeklinde görüşecektik. Bunu da
nereden mi anladım? Müdürüm, kapıdaki görevliye “Ahmet Bey'le
görüşmek istiyoruz” diye söylemişti.
Kartlarımız verildi, gideceğimiz istikamet tarif edildi. Müdürüm
önde ben bir adım geride merdivenlerden çıkmaya başladık.
Görüşmeye gittiğimiz beyefendi prodüktördü. Önemli tecrübeli
biriydi. Ayrıca özel ekibiyle mesai haricinde stüdyo çalışmalarında
da bulunuyordu.