“Ağaçlarda, dere
kenarlarında, denizde, dağda hep iz ararım
çocukluğumdan…”
Çocukluğum geldi hatırıma birden,
nereden geldiyse işte… Çocukken köy ziyaretlerimiz çok sık olurdu…
Köyün pınarından su içmek için sıraya girer, iki elimizi
birleştirerek kana kana içerdik, hiç klor kokmadan mikrop var mı
yok mu sorgulamadan… Dimağımız cilalanırdı billur gibi avuçlarımıza
dökülen pınarlardaki suyun tadından…
Büyüklerin suya dönük
iltifatlarına katılmak muhabbetten pay aldırırdı bize... Elimizden
aldıkları bir minik bakır kupadan yudum yudum içip bitirdiklerinde
“su gibi ömrün olsun” derlerdi ya da “su gibi aziz olasın.” Ne
güzel insanlardı ne güzel söylerlerdi…
Yeşil nohutlar çuvallarla
babaannemin bahçesine gelirdi… Ne GDO bilirdik o yıllarda ne
Hibrit… Üzerinde saatlerce kalkmazdık başından… Biz nohut
denildiğinde bunu bilirdik…
Bahçeden taze taze koparılırdı
sebzeler, öz dediğimiz minik akarsuyun kenarındaki yemyeşil
evleklerden… Mis gibi kokusu sebebiyle eve giren herkes sofradaki
nimeti kokusundan bilirdi daha görmeden.
Sonbahar kış hatta ilkbaharın son
ayına kadar sobalar kurulu dururdu evlerde… Sobada sürekli kaynayan
yörede “ıbrık” denilen içi su dolu bakır, sonraları alüminyumdan
ibrikler vardı. Arada su damlar ve sobayı cızırdatırdı. Sobada
mevsimi geldiğinde kestanemiz olurdu. Ah hele toprağa gömülen
çömlekte olan “pendir” dediğimiz peynirin (çökelek) tadı çok
başkaydı.
Bugün baki âleme göç eylemiş
büyüklerin, kendi çocukluklarını anlattıkları sohbetlere
bayılırdık… İnanın herkes hayatının en güzel çağındaydı ben
çocukken...
Hamurdan başka lezzetlere pek
aşina olmayan gariban anneannemin büyük tepside ince ince bükmüş
olduğu mantıyı, odun ateşinde pişirdiği günler gelir gözlerimin
önüne… O dünyayı gezip dolaşsanız inceliğini, pamuk gibi yumuşacık
oluşunu ve ağza yayılan inanılmaz lezzetiyle mayalılarını nasıl
anlatabilirim ki? Bahçesindeki kocaman dut ağacını silkelemek için
ağaca çıkanın dalda kalmasını, büyük dev kiraz ağacının ise yine
sahipsizlik ve kimsesizlik sebebiyle kesilmesine üzüldüğüm
çocukluğumu nasıl unutabilirim?
Şu anda herkesin başka başka
şehirlere dağıldığı, çocukluğumda her karede birlikte olduğum
canlar...
Çok çalışsalar da çok yoğun
olsalar da akraba ziyaretini ne çok önemserlerdi büyükler. Uzayan
misafirliklerde uyuyan çocuğun arabaya taşınması, taşınırken
tek gözünü açıp taşıyanı çaktırmadan seyretmesi de başka keyifti
(ben)... DEVAMI YARIN