“Dikkatlice baktığımda
hatırladım. Bu gözler, o gece göğsüme silah dayayan adamın
gözleriydi…”
Öğretmen olarak tayin olduğum
köyde bir gece yarısı kapımı çalan ve kaçakçı olduklarını
öğrendiğim kimseler beni silah ile rehin alırken okula zarar
vermeyeceklerini de söyleyip o gece okulda kalmaya gitmişti. Silahı
göğsüme dayayan kaçakçı ile o gün gergin bekleyişle geçti. Ertesi
gün ise sabaha kadar konuştuk. Öğretmenlik formasyonum, ailemden
aldığım dinî ve millî bilgiler ve yörenin lisanına olan
aşinalığım sebebiyle kaçakçı başı ile iletişim kurdum.
Onlara yaptıkları işin hem çok
tehlikeli olduğunu hem kanunlarımız karşısında suç olduğunu
anlattım. İyi bir insanın dinine bağlı olduğu gibi devletinin
kanunlarına da bağlı olarak yaşaması gerektiğini genişçe vakitte
tane tane anlattım.
Şimdiye kadar oturup böyle uzun
sohbetler etmemiş olan adam “hocam sağ ol!” demeye bana saygılı
davranmaya başladı. Aynı saygıyı yanındakiler de göstermeye
başladılar…
Ertesi sabah yine geldikleri gibi
sessiz sedasız çekip gitmişlerdi… Baktım masamın üzerinde bir
kravat ve bir not vardı. Eğri büğrü bir yazıyla şunlar
yazılıydı: