“Gizli gizli ağlıyormuş ama
korkusundan üvey annesini babasına şikâyet
edemiyormuş...”
Ortaokula gittiğimiz günlerdi.
Sınıfımızda biraz kendini beğenmiş, biraz ukalâ bir sıra arkadaşım
vardı. Doğrusunu söylemek gerekirse ondan hiç hoşlanmıyordum.
Birçok hareketini de nefretle karşılıyordum. Elbette ki o da benden
hoşlanmıyordu. Zaten kimseyi sevmiyordu… Bize göre hâli vakti
yerinde bir ailenin kızıydı. Bu rahatlık onu öğrenci olmaktan bile
uzaklaştırıyordu. Derslere çalıştığı da yoktu ödevleri yaptığı da…
Bu gamsızlığından biraz da kilo almış tombik bir şey
olmuştu…
Fakat bu arkadaşımız bir gün
okula gelmedi… Galiba rahatsız filan olmalıydı. O yıllarda
arkadaşlara telefonla ulaşma şansımız yoktu. Evlerini de
bilmiyorduk. Nihayetinde çocuktuk. Gerçi hâlini hatırını sormayı da
hiç akıl etmedik. Dedim ya sevmediğimiz ilgilenmediğimiz bir
arkadaşımızdı…
Bir gün beş gün derken
arkadaşımızın devamsızlığı artıyordu. Okulda öğretmenlerimize de
soramıyorduk. O yıllarda yirmi gün devamsızlık yapan
sınıfta...