“Herkesin odasına çekildiği gece
yarılarında, hasta olanlar dertleriyle baş başa
kalırdı...”
Hastane odalarının çaresizliğini,
birbirine bakan hasta çehrelerin karşıdakine moral yerine moral
bozukluğu verdiğini ancak hastanede hasta olarak kalanlar
biliyorlar. Bu nekahet döneminde veya netameli durumlarda insan
iyiden iyiye kendini kaybediyor.
Hanımım ve kardeşlerim o gün
ziyaretime geldiklerinde benden helallik istediler.
“Hakkını helal et!”
dediler.
Niye dediler? Çünkü benden ümidi
kestiler… Eh ben de onlara hakkımı helal ettim, kendim de
onlardan helallik diledim. Onlar çekip gidince de hastane odasında
tabiri caizse kurbanlık koyun gibi ölümü beklemeye başlamıştım…
Başka yapacak bir şeyim var mıydı? Olabilir miydi?.
Akşam olup da hava kararınca
hüzün çökerdi üzerimize… Yavaş yavaş el ayak çekilir şehrin
ışıkları birer ikişer söner her taraf zindan olurdu
bize.
Bir söz vardı zihinlerde… Bir
hastadan dinlemiştim. Diyordu ki: “Ateşi kazan bilir, gurbeti gezen
bilir, geceyi hastadan sor, çileyi çeken bilir.”
Gerçekten de öyleydi… Bütün
şehirde yavaş yavaş gürültüler biter şehir sokakları ıssızlaşır,
araba kornaları birer ikişer kesilir giderdi. Herkesin odasına
çekildiği gece yarılarında hasta olanlar acılarıyla dertleriyle
iniltileriyle baş başa kalırdı.
Hastanemiz şehrin kenarında
ağaçlık bir alana yakındı. Uzaktan gelen cırcır böceğinin sesini
bile işitiyorduk. Hatta bekçilerin ara ara çaldıkları uzun düdükler
ve bazı tek tük araç kornası bile sessizlikte ilaç gibi
gelirdi…
İlerlemediğini sandığınız ve bir
türlü olmayan sabahlar, bir anda şehrin dört bir yanından duyulmaya
başlanan hazin ezan sesleriyle müjdelenir, gecenin bittiğini bir
günü daha tamamladığını anlardık…
“Allahü Ekber, Allahü
Ekber...”
Allah’ım bu ne güzel kelime… O ne
mübarek duygu… Bu ezanlar hiç dinmesin… Kıymetini rahat döşeğinde
uyurken farkında olmayanlar bilmese de, sabahları bekleyen hastalar
için bir müjdedir her biri…
O zaman da böyle mübarek
günlerden bir gündü… Bir Ramazan Bayramı öncesiydi. O gün akşama
kadar çocuklarımı düşündüm hep. Çünkü hasta olmadan önce her bayram
çocuklarıma bayramlık alırdım. Onların yeni elbiselerine yeni
ayakkabılarına sevinerek bakmaları bir baba olarak çok hoşuma
giderdi. Onlardan daha çok sevinirdim. Ama çocuklarım bu bayramı
bensiz mi geçirecekti? DEVAMI
YARIN
“Herkesin odasına çekildiği gece
yarılarında, hasta olanlar dertleriyle baş başa
kalırdı...”
Hastane odalarının çaresizliğini,
birbirine bakan hasta çehrelerin karşıdakine moral yerine moral
bozukluğu verdiğini ancak hastanede hasta olarak kalanlar
biliyorlar. Bu nekahet döneminde veya netameli durumlarda insan
iyiden iyiye kendini kaybediyor.
Hanımım ve kardeşlerim o gün
ziyaretime geldiklerinde benden helallik istediler.