“Rahmetli ebemin elleri her
çamaşırdan sonra buruş buruş olurdu!..”
Misafir olduğum köyün câmisinde
ikindi namazından çıkarken, cemaatten biri:
“Bizim Doğru Hüseyin epeydir
cemaate gelmiyor. Hasta mıdır nedir? Bir ziyaretine gitsek”
deyince, ben de ziyaretçilere katıldım.
Doğru Hüseyin hastaydı. Fersiz
gözleriyle bizi süzüyor, sesi güçlükle çıkıyordu. Bize “Hoş
geldiniz” dedi. Sohbet kısa sürebilirdi. Ama “Doğru Hüseyin” lâkabı
benim aklıma takılmıştı. Nereden geliyordu? Bir fırsatını bulup
sordum. Beni uzun uzun süzdükten sonra:
“Misafir, bunlar sana da mı
anlattılar?” dedi.
Kızardı bozardı. Sonra yavaş
yavaş anlatmaya başladı:
-Babam, savaşta şehit olmuş.
Annem ölünce de ben babaannem ile kalmıştım. Çocuktum. Çifte çubuğa
gücüm yetmiyordu. Rahmetli ebemin elleri her çamaşırdan sonra buruş
buruş olurdu. Hâlbuki komşumuz Hacı Emmilerin hanımları da çamaşır
yıkar ama elleri buruşmazdı.
Ebeme bir sabun almaya karar
verdim ama param yetmemişti. Çocuk aklı işte, şehirde bakkalda
diğer müşterilerle meşgul iken, sabunu gömleğin içine sokup çıktım
dükkândan...
Sabunu ebeme verince zavallı
ihtiyar ne kadar sevindi. Önce sabunu sonra beni
öptü...
Dünyalar benim olmuştu. Ama
günler geçtikçe bu yaptığım işten rahatsız olmaya başladım. Bir
yerde hırsızlık lafı olsa yerin dibine giriyordum. Orada duramıyor
kalkıp gidiyordum. Şehre indiğimde o dükkânın önünden
geçemiyordum.
Çok istedim gidip durumu
anlatmayı, bir türlü cesaret edemedim... Aradan yıllar geçti.
Askerliğim bitti ama içimdeki sıkıntı bitmedi. Kendi kendime söz
verdim. Ne pahasına olursa olsun şehre gidip durumu anlatacaktım
bakkala.
Büyük bir mahcubiyetle dükkândan
içeri girdim. Çok utanıyordum. İçeride kimse kalmayınca oradaki
orta yaşlı adama durumumu olduğu gibi anlattım. Beni uzun uzun
süzdü:
“O tarihte babam ile amcam ortak
çalışıyordu. Babam öldü. Amcam da şimdi Osmaniye’de, ben bir şey
diyemem” dedi.
Ne kadar üzüldüm. Tek çarem
kalmıştı, müftüye gitmek. Müftü bana “Osmaniye’deki adamı git gör
veya mektup yaz helallik iste!” dedi. Mektup yazdım. Gelen cevapta
hakkını helal ettiğini bildiriyordu. Durumu tekrar müftüye
anlattım. Bu defa ölen adamın oğlunu çağırdı. Belli bir hesap ile
bu parayı ona ödememi söyledi. Böylece yıllarca içimdeki sıkıntı
kul hakkından kurtulmuştum. Bu sebeple konu komşu benim adımı
“Doğru Hüseyin” diye çıkartmışlar...
M. Ali Cengiz-Malatya
“Rahmetli ebemin elleri her
çamaşırdan sonra buruş buruş olurdu!..”
Misafir olduğum köyün câmisinde
ikindi namazından çıkarken, cemaatten biri:
“Bizim Doğru Hüseyin epeydir
cemaate gelmiyor. Hasta mıdır nedir? Bir ziyaretine gitsek”
deyince, ben de ziyaretçilere katıldım.