“Seyyid Ahmed Arvasî Bey'le
ilgili ben de bir hâtıramı sizlerle paylaşmak istiyorum...”
1980 yılının sonları idi. 12
Eylül ihtilali yeni olmuştu. Konya’da bir askerî birlikte yüzbaşı
olarak görev yapıyordum. Böbreklerimden rahatsızlanmıştım. Askerî
hastanede yapılan muayene sonunda, böbrekte büyükçe bir taş
olduğunu, bunun ameliyatla alınması gerektiğini söyleyerek beni
Ankara Dışkapı Askerî Hastanesine sevk ettiler. Orada da yatırdılar
ve ameliyat için 15 gün sonrasına da gün verdiler.
Aralık ayı idi, havalar soğuk ve
karlı geçiyordu. O günlerde yattığım koğuşun biraz ilerisinde bir
hareketlilik fark ettim. Sorduğumda, bazı siyasi mahkûmların
getirilmiş olduğunu söylediler. Ertesi gün hastanede görevli bir
askerden, gelen mahkûmların arasında Seyyid Ahmed Arvasî Beyin de
bulunduğunu öğrendim. Hemen odasını buldum, kapısında bir
inzibat asker bekliyordu. Askere yüzbaşı kimlik kartımı göstererek
içeri girdim.
Muhterem Ahmed Arvasî Bey'i
asaletinden hemen tanıdım. Yorgundu ve ara sıra öksürüyordu. Aynı
odada, yine siyasilerden Sadettin Bilgiç Bey'in abisi Sait Bilgiç
Bey de vardı. Kendimi tanıttım ve nasıl yardımcı olabileceğimi
sordum. Çok memnun oldu ve acele bir Kur’ân-ı kerim bulmamı istedi
ve ekledi: “Mamak cezaevine getirdiklerinde yanımda Kur’ân-ı
kerimim vardı, elimden aldılar”dedi. Hemen bodrum kattaki mescide
indim ve bir Mushaf'ı alıp getirdim. Çok dua
ettiler.
Sonra da, İmam-ı Rabbanî
hazretlerinin “Mektûbât” kitabını istediler. O zaten yanımda vardı,
onu da getirip verdim, çok memnun oldular...
Sonraki günlerde,
kendisinin mevcut kanunlara karşı bir suç işlemediğini, ancak
isminin MHP’nin yönetim kurulunda olduğu için diğer kurul
üyeleriyle beraber tutuklandığını söylediler...
Hastaneye gelmeden önce de Mamak
Cezaevinde zor günler yaşadığını, orada üşüterek hastalandığını ve
zaten kalbinden de rahatsız olduğunu anlattılar... Sağlığı gittikçe
düzeliyordu. Bir ziyaretimizde “Bana sorsalar ki, İslâm
tarihinde en önemli üç âlim kimlerdir diye İmam-ı Âzam Ebu Hanife,
İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbanî hazretleri olduğunu söylerim”
dediler ve sebeplerini anlattılar...
Yıllar sonra, vefatına yakın,
İstanbul Erenköy’deki evinde, bir grup gençlerle birlikteyken
ziyaret etmiştik. Edirnekapı Şehitliği'nde bulunan kabri
şerifini de ziyaret etmek nasip oluyor elhamdülillah. Allahü
teâlâ rahmet eylesin ve bizleri de şefaatlerine kavuştursun
inşallah...
Ahmet Yazıcı-İstanbul