“Ben bu barakada ölürsem
uzun süre kimsenin haberi olmayabilir. Ama sen fark
edersin!..”
Verilen adres bir ev değil, bir
apartman bahçesine yapılmış kulübe gibi bir yerdi. Birden
duraksadım. Çünkü taksitle satış yapacaktım ve diğer ayların taksit
ödemeleri için şirketime karşı sorumlu idim. Ama içimden bir ses
“devam et” dedi.
Ve boyasız ahşap kapıyı
tıklattım. İbrahim Amca'nın “geldim” diyen sesinden bir müddet
sonra kapı açıldı. Beni içeri davet etti. İçerisi dışından da
sadeydi. Hazırdaki çayından içerken siparişini verdiği cihazı
teslim edip kullanımını basitçe anlattım. Ve yanımda getirdiğim o
günkü Türkiye gazetesini teslim ettim. Yanında Anadolu
Evliyaları serisinden bir de kitap hediye ettim. Kitaba baktı ve
“bu ne kitabı?” dedi. Ben de “Evliyaların hayatlarını ve
menkıbelerini anlatan kitaplar” dedim.
"Benim okumam yok, senin hatırına
gazete abonesi oldum. Bunları şöyle yüksekçe bir yere koyayım
isteyene veririm" deyip duvarda asılı küçük ekranlı televizyonun
üzerine bıraktı.
O şekilde İbrahim Amca ile
aboneliği de başlatmış olduk...