“Onun gardaşı olma şerefine nail
olduğum aynı havayı soluduğum için kendimi şanslı
hissettim...”
Emekli olduktan sonra Kütahya’dan
Erzurum’a memleketine göç eden arkadaşımın kanser olduğunu
öğrenince o kadar üzülmüş ve ağlamaya başlamıştım ki telefonun öbür
ucunda ölümü bekleyen arkadaşım kendini bırakmış beni
sakinleştirmeye çalışıyordu...
-Sana takdiriilahi diyorum. Hüküm
büyük yerden dostum. Bu büyük mecburiyet! Hepimiz çaresiz boyun
eğeceğiz bu hükme. Ölümden kaçıp kurtulan var mı ki ben
kurtulacağım? Ölmeseydi Peygamber Efendimiz ölmezdi... Bırak bu
gözyaşlarını ağlamak faydasız...”
Günlerce haftalarca beni boğan
sıkıntıların sebebi demek ki buymuş. Bayram beş vakit namazını
kılan, ihlaslı, metanet sahibi birisiydi. Pek yakında öleceğini
ölüm meleğinin geleceğini bile bile her şeyi soğukkanlılıkla
karşılayabiliyordu. Onun “gardaşı” olma şerefine nail olduğum aynı
havayı soluduğum için kendimi şanslı hissettim.
Telefonda Bayram ile vedalaşmam
helalleşmem bayağı zor oldu. Telefonu kapatır kapatmaz apar topar
arabama atlayıp Erzurum’a yola çıktım.