“Herkes aldatılıp
kandırıldığını ve birbirine düşman olmaktaki aptallığı anlamıştı
ama...”
Ben; Zeynep binti Hizab
El-Uteybî; Irak’ın Tikrit vilayetinde doğup büyüdüm. Irak’ın işgali
sürecinde yaşadıklarımı anlatmaya devam ediyorum. Siyasi görüş
ayrılığımız var diye ABD’nin işgali sırasında evimizi ateşe vermeye
çalışan komşum da benim gibi canını zor kurtarmış, Türkiye’yi
sığınmıştı. Beni görünce pişmanlık gözyaşı dökmeye
başlamıştı… Ama şimdi hiçbir işe yaramıyordu… Bütün kuvvetimi
topladım: ''Komşu bu ne hâl?'' dedim. Cevap veremiyordu… Israr
ettim: ''Sana diyorum, komşu…'' ''Sorma, bacım… Sorma…'' ''Nasıl
sormam? Senin bu duruma düşmemen lazımdı, ne oldu sana?'' ''Biz de
öyle sanıyorduk!'' ''Çekinme içinden geldiği gibi konuş; buralara
niçin geldin? İstediğiniz olmuş Diktatör devrilmiş ve de zalimce
asılmıştı, işte arzu ettiğiniz olmuştu…'' ''Ah keşke onun yerine
biz asılsaydık da memleket bu hâle gelmeseydi!'' ''O lafların artık
anlamı yok… Ayağına ne oldu?'' ''İşkence ettiler bana!'' ''Kim,
niçin?''
Sonra anlattı niçin burada
olduğunu…
Şehre dağılan ABD askerlerinin
ayırım yapmadan herkesi potansiyel düşman gördüğünü ve binbir türlü
işkenceye maruz bıraktığını anlattı… Kendisi de bu sebeple bacağını
kaybettiğini söyledi, ağladı.
Ağladı ama neye yarar ki?
Pişmanlık gözyaşları, kaybettiklerimizi geri getirmeye
yetmiyordu.