“Köyün zenginleri babama geçmiş
olsun bile demeyip mallarının derdine düşmüşlerdi...”
O mevsimde yaylada hiç görülmedik
bir şekilde lapa lapa kar yağdı üzerimize… Babamla ben uykudan
uyanana kadar bir tek kafamızın altı kar tutmamıştı. Üzerimize
yorganımıza bile lapa lapa kar yağmıştı… Babam
seslendi:
-Mithat oğlum kalk üzerimize kar
yağmış kalk!
Uyandım ki her taraf bembeyaz…
Üzerimizde kar ağırlığı vardı… Perişan hâlde kalktım. İlk aklımıza
gelen malların durumuydu…
Kalktım deli tavuk gibi sağa sola
seğirtmeye başladım… Hayvanlar her biri bir yana dağılmış. Kar,
tipiye çevirmiş göz gözü görmüyor… Bu nasıl bir hava değişimiydi
böyle?
Babam baktı ki olmayacak, yorganı
sırtıma eğreti bir şekilde bağladı ki yolda donmayayım diye.
Ardından talimat verdi:
“Köye koş haber ver! Köylüler
beklemesin dağa gelsinler. Hayvanlar telef olmadan kurtaralım
koş!”
Ben köye koşup köylülere haber
verip onlar dağa gelene kadar zaten olan olmuş üç beş hayvan telef
olmuştu. Asıl telef olan zavallı babacığımdı… Babacığım dağda donma
tehlikesi geçirmişti…
Babamı perişan hâlde eve
getirdiler. Herkes eve akın ediyordu… Biz geçmiş olsun diyecekler
diye beklerken onlar mallarının akıbetini soruyor âdeta hesaba
çekiyorlardı zavallı babamı:
“Tahir Dayı bizim düve yok. Bizim
tosun yok!”
Zavallı babam yatakta dişleri
birbirine vurur hâlde “Dondum, dondum” diye tir tir titriyor.
Onların sorduğuna bak… Bu köyün ağalarındaki insafa bak! Öfkelerini
sabaha bile saklamıyorlar:
“Yazın sana iş yok! Başka çoban
bulacağız!"
Ekmek kapımız bir kar yağışıyla
kapanmış, hayatımızın istikameti değişmişti… Kardeşlerim terk-i
diyar eylediler. "Nasibinmiş gezdiren yer yer seni" derler, yol
onları Kırıkkale’ye çıkartmıştı… Oradan ev kiralamaya gittiler…
Babam ise yaşananlara çok üzüldü… Kader böyle imiş elden ne
gelir?
Haber geldi ki ev tutulmuş… Hemen
hazırlandık. Kış kıyamet günü yola çıkacağız…
Bazı insaf sahibi kimseler engel
olmaya çalıştılar:
“Tahir Emmi, bu havada yola
çıkılmaz. Hele bir yaz olsun, sonra gidersin...”
Babam verdiği emeğe kıymet
bilmeyen insanlara içerlemiş, “Daha da durmam burada!”
dedi…
Yükte hafif pahada ağır ne varsa
yükümüzü yorgan döşek toplayıp kızaklarla Erzurum yoluna çıktık…
Ardımızdan gelen, “dur gitme!” diyen yok… DEVAMI
YARIN