“Şadiye Hanım oğlundan gelen para
ve konu komşunun yardımı ile kıt kanaat geçinir...”
Müfettiş Mehmet Bey'in, emekli
olduğunda en büyük hayali Nazilli’den bir ev almaktır... Allah
bu arzusunu nasip eder. Çalıştığı iş yerinde beş bin iş gününü
doldurur. Emekliye ayrıldığında gider ve Nazilli’den bir ev alır.
Hanımı ve bir oğlu ile çocuğuyla Nazilli’ye yerleşir... Hani
belirli zamanlarda kentsel dönüşüm olarak veya bireysel anlamda
müteahhitlerin kat karşılığı evleri alıp yıkarak çok katlı bina
yapmaları vardır ya. İşte bir gün Mehmet Bey'in evine de böyle bir
teklif gelir. Üç aşağı beş yukarı konuşulup anlaşılır ve müteahhide
bu yer verilir. Karşılığında ne alınacaktır? İki daire…
Müfettiş Mehmet Bey'in mal ile mülk ile tamahkârlıkla ilgisi
yoktur. Müfettiş Bey aynı zamanda mütedeyyin bir
insandır. Oğlu Denizli’de bir iş yerinde
çalışmaktadır. E, evde bir karı bir koca kaldığında insan ne
yapacak birbiriyle konuşacak… Gel gelelim her insan konuşmayı
sevmez… Nitekim Müfettiş Mehmet Bey'in Hanımı Şadiye Hanım çok
konuşkan bir kadındır. Ama Müfettiş Mehmet Bey bu konuşmadan bıkmış
usanmıştır...
Ne enteresandır ki bu
konuşma-konuşmama meselesi kırk yıllık evliliği bitirme noktasına
getirir ve Müfettiş Mehmet Bey bir daireyi karısının üzerine
yaptırarak ondan ayrılır. İki yıl sonra da vefat eder.
Dolayısıyla Şadiye Hanım'a eşinden dul maaşı diye bir şey
kalmaz... Şadiye Hanım oğlundan gelen para ve konu komşunun
yardımı ile kıt kanaat geçinmeye başlar...
Bir gün esnaf bir kadın gelerek
der ki Şadiye Hanıma:
“Teyze evini bana miras bırak.
Ben de senin ihtiyaçlarını karşılayayım...”