Belki de “tam ne düşündüğümü, tam ne diyebileceğimi dahi
bilemeden” yazdığım bir yazı.
“Askerlikle, Mehmetçikle, kahramanlarla gözü kapalı övünen” bir
ülkenin trajedisi.
***
Genelkurmay’ın 29 Temmuz açıklaması şöyleydi:
“Hakkari’de bölücü terör örgütü mensubu teröristlerle silahlı
çatışma esnasında beş kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş, sekiz
kahraman silah arkadaşımız ise yaralanmıştır. Bir silah arkadaşımız
ile irtibatımız kesilmiş olup… Yaralı kahraman silah
arkadaşlarımıza acil şifalar diliyoruz.”
Derken Bingöl’de Çevik Kuvvet’in “zırhlı” servis aracına bombalı
araçla saldırı geldi. Vali açıkladı: “6 kahraman polis memuru şehit
olmuş, 4 kahraman polis memuru yaralanmıştır.”
***
Aynı esnada, belki de 15 Temmuz’dan önce “kahraman” denmiş,
TSK’daki generallerin yarısına yakını dahil, 3 bin 73 profesyonel
asker, kimi tutuklu olmak üzere, “terör örgütü mensubu terörist”
tespiti, teşhisi veya şüphesiyle ordudan ihraç edilmişti.
Yine aynı sebeple çoktan tutuklanmış, darbe girişimi sonrası
tutuklanan, açığa alınan, meslekten atılan yüzlerce polis
vardı.
“Fair-play, hakemlere saygı, itaat” diyen Merkez hakem Kurulu’nun
yarısının dahi “Fetöcü” olduğu söylenen ülke!
***
“Kahraman”dan “terörist”e…
Binlerce askerin, polisin “terörist” olduğunu tespit ve ilan eder,
bir de idam isterken, kimi askerini ve polisini de “kahraman silah
arkadışımız” olarak selamlamak durumunda, anormal bir travma
bu.
Trajedi, felaket, tahribat… Ne derseniz artık!
***
“Kahraman ve şehit”le yaşayan bir devlet ve millet olarak, Polis
Akademisini “teröristler yüzünden” çoktan kapatmış, Askeri Okulları
da yine “hain terörist yetiştiriyor” diye lağvetmiş bir
zamandayız.
“Kayıp Zamanın İzinde” gibiyiz ama “Kayıp Zamanın İçinde”yiz aynı
zamanda.
Eski usul cumhuriyetçiliğin, ulusalcılığın, milliyetçiliğin,
muhafazakârlığın, cemaatçiliğin, cuntacı solculukların tüm kodları
kayıp artık.
O yüzden, Başbuğ da Perinçek de, esasında destekledikleri iktidarı
“askerle çok oynama” diye uyarıyor…
O yüzden, milletin bir kısmı iyice şaşırmış, (bana da ulaşan çok
sayıda mesaj, mektupta söylendiği üzre) “çarşı iznine çıkan askeri
bile yuhalıyorlar.”
Daha beteri iddialarla, “Umur Bey, şehit cenazesinin dahi
yuhalandığını gördüm” diyen de var. Hadi inanmayayım ama
birilerinin böyle bir iddia, deyin ki yalan söyleyebileceğine dahi
inanır mıydınız?
***
Bu süreci hakikaten demokratik ufuk, akıl, vicdan, hakkaniyet,
adaletle, barış ve huzur umuduyla, herkesi kapsayarak
yürütmezseniz; “demokrasi nöbeti” bittiğinde, ülkenin çok yerinde
sinir krizi nöbeti mümkün.
Hepimiz her yüzde 50’nin büyük büyük kısmının “itidali sayesinde”
bu ülkenin muhtemel iç savaşlara sürüklenmediğini söylüyor, bununla
büyük teselli buluyoruz, ki haklıyız. Darbecilerin tosladığı duvar
da oydu!
Ancak “iç-eride savaş” sürüyor. Hem de birkaç koldan. Tüm “iç-eri
savaş” yıkımlarıyla. PKK ile de devlet içinde de.
Bir tarafta “kahraman silah arkadaşlarımız şehit” düşüyor… Bir
tarafta “daha önceki kahraman siyah arkadaşlarımız” millete,
Meclis’e, Cumhurbaşkanlığına, polis merkezine silah çekiyor, bomba
atıyor, komutan kaçırıyor ve “terör örgütü mensubu terörist” olarak
tarihe kapkara yazılıyor.
***
Başa dönersek, hakikaten tam ne yazacağımı bilemedim.
O zaman bir “baba” yazsın:
“Umur Bey, 2011’de Şırnak’ta görev yaparken şu anda Fetö
üyeliğinden tutuklu Tuğgeneral … tarafından, Balyoz mağduru Kurmay
Albay … ile telefonda konuştuğum için (ki adam sadece silah ve
ruhsatla ilgili soru sordu) baskılara maruz kalıp astsubaylıktan
istifa ettim. TIR şoförlüğüyle ailemi geçindirmeye çalıştım.
2013’de oğlum polis ve askeri okul sınavları dahil 5 sınavdan,
omuzları simetrik değil diye elendi. 17-25 Aralık olaylarını
takiben 2014’te üniversite puanına göre Astsubay Meslek Okulu’na
girdi. Bu ağustos mezun olacaktı. Ancak 31 Temmuz kararnamesiyle
tüm öğrenciler kapatılma gerekçesiyle gönderildi.
Ben eski bir asker olarak çocuklarımın sonu Cu, Ci olan hiçbir
akımın peşinden gitmemesi için ne çabalar sarf ettim. Kimileri
yıllık 250 TL’ye dershaneye gönderirken, Cı olmayan dershanelere on
binlerce lira döktüm.
Ama hiçbir iltisaki olmamasına rağmen, okulu kapattık, bu sene sizi
astsubay yapmıyoruz deyip çıkartılmasında bir adalet var mı? Hani
cadı avı yapılmayacaktı? Hani kurunun yanında yaş yanmayacaktı?
Oğlumun Fetöcü olmadığı için askeri okulda uğradığı haksızlıklara
mı yanayım, her şeye rağmen mezun olacak çocuğumun emeklerine mi?
Hem oğlum hem ben Fetöcülerden eziyet gördük, hem de ekmeğimizden
olduk. Adalet nerede?
Araştırsınlar. En ufak bir şey varsa, kendimi ve oğlumu karşılıklı
birbirimizi vurmak suretiyle imha edeceğim.
Lütfen adalet. Size yazıyorum ki, adaletsiz uygulamalar
dağarcığınıza bir katkım olsun.
Yılmaz Demiral. Hem mağdur, hem mağdur babası!”
TARİH KUSUYOR!