Gamze Filiz Aslan 35 yaşındaydı. Tayini yapılmayan öğretmen.
Evdeki av tüfeğini kendine ateşledi.
Ceyda Ceren Denker 25 yaşındaydı. Tayini yapılmayan, işsizlikten
onuru kırılmış öğretmen. 4’üncü kattan attı kendini.
Esen Çelik 30 yaşındaydı. Yine işsiz, tayini yapılmayan, idealleri
paramparça öğretmen. 5’inci kattan attı kendini.
Ahmet Fazlı Elçi 40 yaşındaydı. Kadrosuz, sözleşmeli, bir nevi köle
öğretmen. Yaz tatilinde sözleşme bitti, maaş kesildi, işsiz kaldı,
ders verdiği okulda kitap taşımada 40 lira yevmiyeli hamallığa
başladı. Ve o gün kalbi manevi-maddi yükü taşıyamadı.
Halil Serkan Öz 43 yaşındaydı. Vali’nin öğrenciler önünde kılık
kıyafetini azarlayıp kovması ardından kalbi durdu. Doğum gününden
hemen önceki gündü. TÜBİTAK ödüllüydü.
***
Milli Eğitim Bakanı Avcı bile…
“İnsani tereddütle” olsa bile…
Hem de Meclis’te, “Atanmayan öğretmenlerinki gösterişçi intihar”
diyebildi ya…
“Maden ölümleri fıtratta var… Güzel ölüm bunlar… Büyümemizle
iftihar etmek varken intihar ediyorlar. Acıyoruz. İntihar etme
iftihar et” diyenlerden sonra Bakan da böyle bilimsel katkıda
bulundu, “sendrom” teşhisiyle:
“Aslında niyeti olmadığı halde etrafında ilgi uyandırmak, ilgi
çekmek veya isteklerinin yerine gelmesini sağlamak amaçlı,
gösterişçi intihar.”
***
Öyle ya, tüfeği çenesine dayayan genç kadının aklı gösteriştedir.
Daha gösterişçi olan 4’üncü, 5’inci kattan atlamayı seçiyordur; tüm
mahalle görsün diye!
Sendrom öyle bir şey ki, intihara bile gerek kalmadan, kalbinde
yaşıyor, kalbinden vuruyordur öğretmeni. Hamallık veya hakaret
altında. Gösteriş için duruverir kalp de. Hiç niyeti yokken!
Sırf ilgi çeksinler, istekleri yerine gelsin diye. Nasılsa cennette
böyle cehennem olmayacak!
***
Astsubay E.T. 39 yaşındaydı. Bankadan para çekip belki borsada
biraz kazanırım dedi. Kaybedince kendini astı.
(E) Astsubay H. 47 yaşındaydı. İki çocuk babası. Arkadaşına kefil
oldu, borçlandı. Ödeyemeyince canıyla ödedi.
Astsubay M.G. kızının düğünü için borçlanmış, ödeyememişti. O da
aynı şekilde ödedi.
Uzman Çavuş R.K.’nın kredi kartı borcu aylık maaşını aşmıştı. Biri
10 aylık, iki evlat bıraktı.
Astsubay Z.H.T. 5 aylık bebek babası, 20 bin TL borç sahibiydi.
OYAK birikimi bunun çok üstündeydi ama çekmesi yasaktı; öyle ya o
“nema”ydı! 5-10 bin TL’lik borçtan “Ahlaka aykırı hayat” suçuyla
ordudan atılabilirdi. Canını almak suretiyle OYAK’taki parasının
ailesine, borçlarına gitmesini sağladı!
Hep borç sıkışması yüzünden değil tabii. Kötü muamele, baskı,
tehdit, haysiyetle oynanması, atılma ve aileye, mahalleye
mahcusiyet korkusuyla…
Kışlada dayak ve şiddet sonucu intihar ediyordu tertipler.
Hepsi “ilgi uyandırmak, ilgi çekmek, isteklerinin yerine gelmesini
sağlamak amacıyla” olmalıydı!
Öyle ya, intihar ettikten sonra Paşa yapılıyordu hepsi!
***
Kadınlar, genç kızlar, çocuklar namus avcısı, kıskanç, intikamcı
koca, baba, abi, yavuklu silahlarının, sopalarının, bıçaklarının
önüne atlıyordu; “gösteriş” için!
Yılda 1600 işçi işyerlerinde cansız düşüyordu “isteklerin yerine
gelmesini sağlamak” maksadıyla.
Şantiyede naylon çadırda yanıyor, cephanelikte el bombalarıyla
kendilerini parçalıyor, gökdelen asansörüyle boşluğa uçuyorlardı
30’uncu kattan; madenlere gömüyorlardı kendilerini. Zaten çoğu
zaman kendi ölümlerinin en büyük sorumlusu sayılıyorlardı.
İnsanlar bir bodrum katına sıkışıp topluca can veriyordu; “ilgi
uyandırmak” hevesiyle.
Bir asker, bir polis patlayıcının üstüne gidiyordu; istekleri hemen
yerine gelsin diye.
Onca insan canlı bomba etrafında toplanıyordu; patlasa da ilgi
çeksek diye.
Hiç birinin niyeti yoktu ölmeye, ama ölüyorlardı işte. İntiharla,
intihar gibi süreçlerle, intihar bombacılarıyla,
nefret-hiddet-şiddetle..
“Çok partili” değil, “çok ölümlü demokrasi”di. Seçenek çok, kaçacak
yer yoktu!
Çok ilgi çekici, çok istek yerine getirici!