Yıl 1989…
Hürriyet Gazetesi’ndeki odamda çalışırken sekreterim Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü Melih
Gökçek’in aradığını “Kurumun yuva ve yurtlarıyla
ilgili önemli bir konuyu benimle paylaşmak istediğini”
söylüyor.
Gökçek’le o güne kadar tanışmamış olmama rağmen, kimsesiz ve
korunmaya muhtaç çocukların barındığı Çocuk
Esirgeme Kurumu’ndaki sorunlar, TRT’de çalışmaya başladığım
1970
yılından bu yana ilgilendiğim konuların başında geliyor.
Israrla yaptığım haberlerden sonra, yuva ve yurtlardaki
fiziksel koşulların düzelmiş, hatta bazılarının 5 yıldızlı otel
konforuna kavuşmuş olmalarına rağmen, kötü muamele, şiddet, hatta
cinsel istismar gibi utanç verici durumların yer yer devam ediyor
olmasına çok üzülüyorum.
O nedenle randevu isteyen Melih Gökçek’i İstanbul’a davet
ediyorum.
* * *
Belirlediğimiz gün ve saatte Cağaloğlu’ndaki gazete binasına
geliyor.
Uzun uzun gazeteciliğime ve cesaretime duyduğu saygıyı belirttikten
sonra “Sayın Dündar, sizi aramamın asıl nedeni, düzelmesi
için büyük emekler verdiğiniz Çocuk Esirgeme Kurumu’nun içyüzünü,
yıllardır kuruma çöreklenmiş aynı siyasi görüşe sahip bir kadronun
yolsuzluklarını ve çocuklara yaşatılan travmaları hiç gizlemeden
anlatarak, yapacağım radikal değişime desteğinizi almak”
diyor.
Belgelediğini söylediği iddialarını dinledikçe tüylerim
ürperiyor.
İddia ettiği tüm çarpıklıkları yerinde görüntüleme koşuluyla
ilgileneceğimi söylüyorum.
Nitekim birkaç gün sonra çekim ekibiyle Ankara’ya uçuyoruz. Genel
Müdür Gökçek’le yuva ve yurtları geziyor, çarpıcı röportajlar
yapıyor, itirafları dinliyorum.
Kurumun içler acısı halini yansıtan televizyon programı ve
Hürriyet’te yer alan haber büyük yankı yaratıyor.