Beşinci mevsim eylülü yaşıyor, yaza veda etmeye
hazırlanıyorduk.
Çanakkale’deki Özgürlük Parkı’nda, binlerce değerli konuğun
katılımıyla yaptığımız coşku dolu Halk Arenası’ndan İzmir’e
dönüyorduk.
Ayvalık’a yaklaşırken, programın yayın
koordinatörü Atilla Köprülüoğlu dostuma “Cunda’ya,
sevgili Bekir Coşkun’a uğramadan buradan geçmek olmaz”
dedim.
Ve hemen direksiyonu Cunda’ya kırdık…
* * *
İlk kez geldiğim Cunda’daki yazlığın önünden palmiyeli bir yol
geçiyor, yolun ardında büyüleyici güzellikte masmavi bir koy
uzanıyordu. Son tatilciler kumsaldaki şezlonglarda
güneşleniyorlardı. Eylül havası mis gibi deniz kokuyordu. Andree ve
Bekir’i beklediğimiz verandada derin nefesler alarak limonata
tadındaki akşamüstünün keyfini çıkarıyorduk.
O anda bir ruh hekimi arkadaşımın uykuya dalmakta zorluk çeken
hastalarına söylediklerini hatırladım.
“Gözlerinizi kapayıp, denize uzanan yaz bahçesinde
olduğunuzu hayal edeceksiniz. Hafiften bir rüzgar esecek ve siz
hamakta sallanırken, uzaklarda bir yerde nihavent fasıllar çalacak.
Hem müziğe hem de esintiyle oluşan dalgaların kumsala sürtünürken
çıkardığı hışırtıya kulak vereceksiniz. Dalgalar gelecek, dalgalar
gidecek… O ses hep devam edecek… Ve hiç fark etmeden uykuya
dalıvereceksiniz…”
Hayal bu ya!..