Sevgili Kardeşim Gökmen,
Dün gece rüyamda seni gördüm.
Bir akşamüstü İzmir’in güzelim Sahil Evleri’nde deniz kıyısına
oturmuş, meltemin hafif okşayışlarla dalgalandırdığı sularda balık
tutuyorduk. Tepemizden martılar geçiyor, çığlıkları uzaklardaki bir
yaz bahçesinde çalan nihavent şarkılara karışıyordu.
Kırmızının tüm tonlarını saçarak alçalan güneş, ufuk çizgisinde
suları adeta yudumlarcasına ağır ağır batıyordu. O kadar çok balık
vardı ki, attığımız oltaların hiçbiri boş gelmiyordu. Bereketli
deniz bize cömertçe çipura, sargoz ve gopez ikram ediyordu. Bir
süre sonra “Bu kadarı bize yeter, gerisi kısmeti olanlara
kalsın” diyerek kalktık.
Vedalaşıyorduk ki, yoldan geçen bir arabanın gürültüsüyle
uyandım!..
* * *
Sevgili Kardeşim,
Rüya yorumcuları “Balık görmek iyidir, işlerin yolunda
gideceğine alamettir” derler. İnşallah öyle olur. Bardaktaki su
kadar berrak ve temiz olan sen ve değerli Mediha Olgun arkadaşımız
bir an önce özgürlüğünüze kavuşursunuz.
Uykum bölününce nedense aklıma Ergenekon ve Balyoz kumpaslarıyla
başlayan cadı avının olanca hızıyla sürdüğü günlerde ekranlardan
yaptığım bir çağrı geldi.
O gün, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan başta olmak üzere,
tüm sorumlu mevkideki kişilere seslenmiş ve bugün FETÖ dediğimiz
hainlerin beni ve yakınlarımı hedef alan haysiyet cellatlığı ile
şeref ve namusumuza yönelik alçakça iftiralarını dile
getirmiştim.
Yapılan korkunç yargısız infazları tek tek saydıktan sonra
“Bize bir iftira atıldığında bunun hesabını yargı önünde
sorarız, ama yargı iftira makamı haline gelirse, yapacak bir şeyin
kalmadığını ve tuzun koktuğunu anlarız” diyerek isyan
etmiştim..
“Bugün bize bunu yapanlar, yarın size daha beterini
yaparlar” demiş ve Başbakan Erdoğan’dan empati
beklemiştim.