Öylesine etkileyici, hatta büyüleyici bir mekân ki, günlerce
orada yaşayabilirim.
Dünyaca saygın bilim insanı, Jeoloji Profesörü Celâl
Şengör’ün 35 binden fazla, çoğu cilt değerli kitabın
bulunduğu kişisel kütüphanesinden söz ediyorum.
Hoca, ders saatlerinin dışında kalan tüm zamanını
kütüphanesinde çalışarak geçiriyor. En eskisi bin 580 yılı basımı
olan eserlerin arasında öğrencilerine dersler de
veriyor.
Çoğu geceler kendisini okumaya öylesine kaptırıyor ki, güneşin
doğduğunun bile farkına varmıyor.
Profesör Şengör, hayatımda tanıdığım hafızası en
güçlü kişilerden biri.
En güçlü olanı da diyebilirim…
Kütüphanesindeki tüm kitapların yerlerini tek tek biliyor,
sorulduğunda bir kitaptaki bilgileri sayfasına ve satırına kadar
ayrıntılarıyla söyleyebiliyor.
* * *
Prof. Şengör, Türkiye’nin sürüklendiği
bilinmeyene yolculuk sürecinden büyük kaygı duyuyor.
Tespitlerini de zaman zaman içtenlikle kaleme aldığı yazı ve
mektuplarla paylaşıyor.
İşte benim aracılığımla siz değerli SÖZCÜ okurlarına yazdığı son
mektup:
“Sevgili Uğur Ağabey,
Size uzun zamandır bir mektup yazmadım. Ama yeni kültür bakanı
ataması beni buna mecbur etti.
Size iki kültür bakanı tanıtacağım. Biri Kont Leo von Thun
und Hohenstein… 1849-1860 yılları arasında Avusturya
İmparatorluğu’nun Kültür Bakanı…
Kont Thun und Hohenstein 1857 yılında tüm yasaların
etrafından dolanarak üniversite diploması bile olmayan ancak büyük
bir bilim adamı olduğu bilinen Eduard Suess’ü üniversitedeki tutucu
profesörlerin tüm karşı koymalarına bakmadan Viyana Üniversitesi’ne
profesör atamış, bilime bu şekilde müthiş bir katkı
yapmıştı. (Suess’ün gelmiş geçmiş en
büyük jeolog olduğunu bu arada hatırlatmak isterim)
Kont’un bakanlığı yıllarında Avusturya eğitim konularında adeta çağ
atladı, modern araştırma hız kazandı. Bilir misiniz ki, Kont’un
Bohemya’daki şatosunda ailesinden gelen 500 yıllık 10.000 cilt
içeren bir kütüphanesi vardı.