Tabii ki iktisatçı değilim, iktisadi analiz yapmayacağım.
“Siyasi” düşünmekle “analitik” düşünme arasındaki farkı ele almak
istiyorum.
Dünya gazetesinde Özcan Kadıoğlu’nun yazısında okudum: Son bir
yılda Türk Lirası dolar karşısında yüzde 19.5 değer kaybetmiş.
Halbuki Endonezya ve Güney Afrika paralarının değer kaybı 1.8 ve
2’den ibaret!
Brezilya, Hindistan ve Meksika paraları ise biraz değer bile
kazanmış.
Bu tablo nelere işaret ediyor?
POLİTİK BAKIŞ
Çok önemli çünkü dolardaki bir kuruşluk artış ekonomimize 2.1
milyar lira maliyet getiriyormuş.
Muhalifseniz batıyoruz diyebilirsiniz. Halbuki batmıyoruz ama bu
rakamlar ekonomideki önemli sorunların işaretidir.
İktidar yanlısıysanız dövizdeki artışı görmezden gelebilirsiniz,
iyi giden büyüme rakamlarını öne çıkarırsınız.
Faiz mi? “Faiz lobisinin ihaneti” dersiniz.
Enflasyon mu? Mevsimlik dersiniz.
Muhalif veya yandaş, bu açıklamalar yüksek faiz, yüksek enflasyon
ve pahalı dövizin sebeplerine ilişkin bir şey söylemiyor.
Halbuki bilimsel düşünmenin ilk adımı karmaşık “sebepler-sonuçlar”
ilişkisini araştırmaktır.
‘BETON’ SORUNU
Benim aklıma Rahmi Koç’un “yatırımlar taşa toprağa gitti, rekabet
gücü kazanamadık” sözü geliyor. (18.2.2016)
Rekabet gücü zayıflayan ekonominin parası, dolar karşısında
gerilemez mi?
Demek ki, “rekabet gücü” ve “yatırımların kalitesi” gibi
kavramlarla döviz arasında karmaşık bir sebep-sonuç ilişkisi
var.
Tabii Ali Babacan’ın üç yıl önceki AVM eleştirisini, yani inşaattan
çok sana...