Neden bu bina?
Neredeyse 30 yıldır Vatan Partisi'ne, Aydınlık'a, Ulusal Kanal'a,
Atatürk'ün Bütün Eserleri'ne, Teori'ye, Bilim Ütopya'ya, Bindallı
Sanat Galerisi'ne, Papirüs'e, Erkan Yücel Tiyatrosu'na, Beykızı
Restoran'a evsahipliği yapmış bir bina.
Satın alıyoruz.
Tarihe bırakmak üzere.
Hani derler ya. Dili olsa da konuşsa.
Bu bina hep konuştu, yazdı. Türkiye'nin sesi oldu.
30 yıl Türkiye tarihinin önemli dönemeçlerinde yol gösterdi.
Türkiye'nin kaderini belirleyen önemli günlerde yön tayin etti.
Bu bina bir pusula.
Temeli böyle atılmış.
Birinci katımız Kanuni Esasi Kıraathanesi. 1908 Hürriyet
Devrimi'nden sonra adını almış
Talât Paşaların, Enver Paşaların uğrak yeri.
Sesleri kulağımızda her daim.
Mezarlık Caddesi'nin adını değiştirip Meşrutiyet Caddesi yapanlar.
Can verenler. İki caddeyi birbirine bağlayanlar. Pera'nın adını
değiştirip İstiklâl yapanları kucağında besleyenler.
Deva çıkmazı.
Eczacı sokağıymış. O da İtalya'nın kurucu lideri Garibaldi'ye kucak
açmış. “Tarlalarda, okullarda, dağlarda, barikatlarda, her yerde
çarpışan ama asla teslim olmayanlar, ülkesini ve zaferi sevenler
peşimden gelsin” çağrısını yapan İtalya'nın kahraman lideri. Onun
kurduğu “Amele Cemiyeti” kapı komşumuz.
Deva çıkmazını adres tarif ederken “her derde deva” diye
tanımlarız.
Öyle mi, öyle.
Aslında çıkmaz değil.
Hürriyet Devrimi'yle Cumhuriyet'i birbirine bağlamış. Şimdi
Cumhuriyet'i zirveye taşıyacak
Nasıl taşımasın!
Görevli!
Üretim Devrimi kapımızda.
Sanayicimiz, işçimiz, çiftçimiz, esnafımız, kadınımız, kızanımız
bekliyor.
İhtiyaç yakıcı.
Kuvvet damarlarımızda.
Bir yanımız Namık Kemal, Ahmet Mithat bir yanımız Garibaldi; bir
yanımız Meşrutiyet bir yanımız Cumhuriyet, karşı komşumuz Atamızın
Pera Palas'ta kaldığı oda ve Muhsin Ertuğrulların Tepebaşı
Tiyatrosu.
Tiyatro şimdi yerinde yok. Ama ben Cemal Süreyalardan devraldığımız
Papirüs Dergisini yönetirken çalışma masamın penceresinden
baktığımda hep gördüm. Daha küçücük bir çocuktum.
Jeanne D'arc'ı o sahnede tanıdım. Ateşler içinde yanarken direğin
tepesinde o dimdik duruşunu sol taraftaki balkonun en yakın
locasından, boyum yetmediği için ayakta izlediğimi öyle net
anımsıyorum ki... Kendi kendime söz verdiğimi... İşte ben de böyle
olacağım!
Vatanım için devrimci mücadeleye katılım kararımdaki ilk adım.
İki adım ötemiz. Meşrutiyet'i İstiklal'e bağlayan başka bir
geçit. Hacopulo Pasajı. Ahmet Mithat'ın ve Namık Kemal'in
tutuklandığı yer. İbret'in basıldığı matbaa.
Bugünkü adı Danışman Geçidi.
Jöntürklerin mekanı.
İbret, Tasvîr-i Efkâr Matbaası’nda basılmaya başlamış. Tirajı 12
bine ulaşmış. Sonra Ahmed Mithat’ın Beyoğlu'ndaki bu matbaasına
gelmişler. Amaçlarının “ülkelerine hizmet, halka siyaset yasalarını
ve medeniyette ilerleme yollarını göstermek ve olaylar hakkında
doğru haber ulaştırmak” olduğunu, bütün bunlar için de “matbuat
nizamnâmelerinin imkânlarını zorlayacaklarını” daha ilk sayılarında
cümle aleme duyuruyorlar.
Öyle de yaptılar.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi “İktidara açıktan açığa harp
ilân edercesine yazılmış olan bu küçük beyannâmede bir yığın
hakikat vardı”...
Namık Kemal ve Ahmet Mithat buradan tutuklanıp götürüldüler.
Deva Çıkmazında da aynısı yaşandı.
Bu kez istikamet Malta değil, Silivri.
Bir rastlantı değil.
30 yıla yakın bir zamandır bu binadayız. Namık Kemallerin, Mustafa
Kemallerin geleneğini sürdürüyoruz.
Buradan tutuklandık Silivri'ye götürüldük.
15-16 Temmuz'un kaderini değiştiren açıklamaları buradan
yaptık.
1 Mart tezkeresiyle Meclis'e ulaştık. Yön değiştirdik. İşçimizin
direnişine, çiftçimizin hak mücadelesine koştuk. Sanayicimize üret
dedik. Yollarını açtık. Üret ki çarşılarımız şenlensin.
Şu karşı meydanda Dayan Denktaş diye kar kış buz demeden direndik,
canlı yayınla Cumhurbaşkanımızı yalnız bırakmadık. Sesimizi
Londra'ya ulaştırdık.
Kazandık. Türkiye kazandı.
Akdeniz kazanacak. Karadeniz kazanacak.
Kazan kazan!
Bu binanın dili var, konuşuyor. Sizlere sesleniyor.
Sahip çıkınız, bu sesi yükseltelim.
İşte şimdi yine görev başındayız.
Aydınlık'ı, Ulusalkanal'ı zirveye taşıyacağız.
Türkiye'yi Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e, şimdi de zirveye
taşıyalım.
Bu binada nasıl bir emek vardır. Her santimetre karesine tertemiz
alınteri damlamıştır. Koridolarında Öncü Gençlik koşmaya
başladığında iki üç yaşlarındaydı. Şimdi yönetiyorlar. Molozları
sırtlarında taşıyanlar 40'lı yaşlarına çoktan geldiler. Partiyi
yönetiyorlar.
Türkiye'yi yönetecekler.
Kanuni Esasi Kıraathanesi.
İlk Anayasamız burada tartışılmış. Yeni Anayasamızın kuralları da
burada konuşulmalı.
Daha sonra şairlerin yeri.
Türkiye'nin yeni başarılarının şiirleri burada yazılmalı.
Tablolarına renk burada verilmeli.
Tadına tat katacağız.
Duvarlar kültürel özlem giderecek.
Size de çok yakışacak.
Gelin tadımızı, tuzumuzu pay edelim!