Yeni değil bu durum. Epeydir vardı ama son zamanlarda iş çığırından çıktı ve tabir-i caizse bizim meslekte yani gazetecilikte at izi alenen it izine karıştı.
Her şey allak bullak.
Düşünün…
Uzunca bir dönem, FETÖ bu ülkede henüz muktedirken… Onlara
kuyrukçuluk yapan, örgütün elebaşına, “Hoca efendi, Hoca efendi”
diyerek yaltaklanan ve binbir çeşit methiyeler döşenen tipler,
bugün birer FETÖSAVAR kesildi başımıza!
Ve ne tuhaf ki; bu tipler, yazı hayatı dindarlarla, cemaatler ve
onların uzantıları olan partilerle uğraşarak geçmiş bir Emin
Çölaşan’ı bir Necati Doğru’yu, “FETÖ’cü ya da FETÖ destekçisi”
diyerek işaret ediyor…
Ve bu tipler o kadar muteberler ki, bu işaretleri bir biçimde
karşılık buluyor; Çölaşan, Doğru hakkında FETÖ soruşturması
başlatılıyor.
Bir kere evvela şunu söyleyeyim:
Hayatım boyunca bu iki isimle de ne yüz yüze ne de yan yana
geldim!
Neredeyse benim yaşım kadar gazetecilik hayatları olan bu iki ismi,
sizler gibi sadece yazdıklarından biliyor ve tanıyorum.
Mesleki olarak büyüklerim, saygım vardır ama görüşlerine kesinlikle
sempatim yoktur.
ÇÖLAŞAN VE DOĞRU İLE FARKLIYIZ!
Çünkü bu iki isimle olan tek ortak yönümüz, aynı meslek içerisinde
olmaktan öte değildir.
Siyasete de hayata da çok ayrı pencerelerden bakıyoruz biz.
Ben kendimi sosyal demokrat ama liberal görüyorum.
Çölaşan’ı, Doğru’yu ise asla tarafı olmayacağım aşırı milliyetçi,
statükocu birer Kemalist olarak.
Benim için öncelik toplumsal uzlaşmadır.
Bu nedenle bu ülkede yaşayan insanların dini, dili, ırkı, rengi,
mezhebi ne olursa olsun hoşgörü gösterilmesini ve bu farklılıkların
dönüştürülmeden, asimile edilmeden, baskılanmadan kabul edilmesi
gerektiğine inanırım.
Onlar ise farklılıklarımızı radikal denilecek kadar
reddedicidirler. Ancak tüm bunlara rağmen gönül rahatlığı ile her
ikisinin de FETÖ’yle uzaktan yakından alakası olmadığını, hatta
azılı birer düşmanı olduklarını da çok net dile getirebilirim.
Değiller!
Ne FETÖ’cüler ne de bilerek, kasten FETÖ’ye destek vermiş
kalemlerdir bu insanlar.