Dün "yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı"
tekerlemesindeydik. Ama yurdun malı azdı, herkese yetmiyordu. Bu
yüzdendir ki okullardaki yerli malı haftasını incir, üzüm, fındık,
meyve ile kutlardık. Zaten istesek dahi ithal avokado, kivi
yoktu.
Bugün şükür ki "yerli malı yurdun malı" var ve küresel arenada boy
ölçüşecek kalitede örneklerimizle övünebiliyoruz.
Fakat sorun şu ki ister mega ister normal olsun yerli projelerde
hâlâ yabancıların markalarına itibar ediyor, gereksiz yere cari
açık oluşturuyoruz.
Fakat bu terk edilesi tutum, iyi örneklerin artmasıyla değişmeye
başladı şükür... Misal İstanbul Sanayi Odası'nın 7 ay önce
meclisine davet ettiği 3'üncü havalimanı müteahhitlerine, bu defa
"alan ziyaretine" gidiyor olması...
Sanayici üyelerini daha önce TAİ, THY Teknik, Sağlık Bakanlığı ile
buluşturan İSO, "yerlisi varken..." diyor ve ekliyor; "küresel
kalitede üretim yapan yerli sanayiciye öncelik verirseniz,
satınalma garantisi sayesinde hem milli ekonomi hem de kurumlarımız
kazanır." İSO Başkanı Erdal Bahçıvan'a bu yeni havalimanı
ziyaretindeki amaçlarını sormuştum; "yaptığımız, üyelerimizi iş
fırsatlarıyla buluşturmak" demiş ve eklemişti:
"Üye ilişkileri yönetimi sayesinde kendi sanayicimize cesaret
veriyor, özgüven sağlıyoruz." Önerim şu: İSO deneyimi tuttu,
bilinçli proje sahipleri "yerlisi varken" yabancıya öncelik
vermenin, kısa vadede kazandırsa dahi sürdürülebilir olmadığını ve
milli ekonomiyi güçlendirmediğini fark etti. Bana göre bu yeni
yaklaşımı, diğer kentlerimizi