Her toplum dinamizmini dayandıracağı bir enerji kaynağına
ihtiyaç duyar.
Tarım toplumunda bu, pazularımız ve yetmediği yerde koşum
hayvanlarıydı.
Sanayi çağında makineler geldi ve enerji kaynağı "belirleyici"
oldu.
Eğer enerjide arz güvenliğini çözemediysen, büyüyemiyorsun. Türkiye
su ve kömür dışında fazla kaynağa sahip değil.
Ama güneş ve rüzgâr dahil alternatif kaynaklar, potansiyel olarak
duruyor. Petrol ve doğalgaza ödediklerimiz, cari açığın temel yapı
taşları...
Biliyoruz ki Türkiye, doğudan batıya, kuzeyden güneye, dünyanın tam
ortasındadır ve bu bilinci idrak ettiği ölçüde, kural koyan ülke
haline gelmektedir. İbni Haldun'un "coğrafya kaderdir" dediği
noktada, artan jeopolitik önemimiz, siyasal istikrar üzerinden
güçlü liderliğimiz, yalnızca Astana sürecini tayin etmiyor, yarının
dünyasının başat ülkeleri arasına girmemizi sağlıyor.
Biz bu coğrafyanın kader denk noktasında, Türkiye'nin yıldızını
"baht dönencesine" taşımasının hakkını nihayet vermeye başladık.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'ın dün açıkladığı
"Milli Enerji ve Maden Politikası" içeriğinde, farklı ufuklara
yelken açtığımızı okuyabilirsiniz.
Sabah Yazarlar Kulübü olarak Çin seyahatimizde görüştüğümüz üst
düzey stratejistler ve kanaat önderlerinin "Kuşak Yol Projesi" için
Türkiye'nin neden vazgeçilmez olduğunu ısrarla vurguladıklarını,
daha iyi anlayabiliyoruz.
Sonuçta, mazisinde büyük imparatorluk geni taşıyan bizler, Çin'in
de yükselen Pasifik Yüzyılı'nda "farklı ve güçlü" ittifakları
düşünecek, tasarlayacak daha da önemlisi gerçekleştirecek noktaya
geldiğimizi görüyoruz.
Eğer enerji gibi hayati alanda milli vizyonun yoksa "güçlü Türkiye"
nasıl olabilirsin ki... Eğer madenlerinden gereken faydayı topluma
sunamaz ve sürekli yabancıların tanımladığı kadarıyla yetinirsen,
yüksek gelir grubunda, kural koyucu ülke olman mümkün mü?