Darbeci haydutların Türkiye'yi işgal teşebbüsünün gerçek
vatanseverlerde uyandırdığı "sahiplenme" duygusunun, bir sonraki
saldırılar için bizi daha da güçlendireceğini görüyorum. Pek çok
kurum, bu saldırılara karşı kendi kabiliyet alanına uygun savunma
veya karşı saldırı uyguluyor.
İçeride tepelediğimiz haydutların dışarıdaki algı operasyonları ve
medya üzerinden Türkiye'yi karalama kampanyaları ağırlık
kazandı.
FETÖ'cü militanlara karşı kurumsal iletişimcilerimizi göreve
çağırmış ve tehdit altındaki Türkiye markamız için mücadeleye davet
etmiştim.
Dün, özel sektörün güzide kurumsal iletişimcileri, ağız birliği
etmişçesine "kesinlikle varız" diyerek destek verdiler; "en büyük
markamızı her ne pahasına olursa olsun, korumaya, yüceltmeye
hazırız." Burada benim yeni bir önerim olacak: Türkiye Algı Yönetim
Fonu...
Global şirketlerimiz ve büyük markaları yöneten firmalarımız, bir
araya gelerek maddi güçlerini ve kabiliyetlerini bir fonda
toplasın.
Bu fon, ABD, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerdeki küresel dev lobi
şirketleriyle, uzun vadeli anlaşmalar yapsın.
Şu anda yurtdışı mecralara ilan veren, kendi bağlantıları üzerinden
Türkiye'nin algı hasarını gidermeye çalışan firmalarımızı, böyle
bir fon üzerinden işbirliği ve işbölümüne yönelik örgütlersek, bu
ülkelerde Türkiye'nin hoşuna gitmeyecek kararların alınması
zorlaşacaktır.
ABD'de Türkiye aleyhine kararlar neden bu kadar kolay alınabiliyor?
Çünkü bu karar vericilerin karşısında duracak kamuoyu baskısı
yok.
Bu fon tam da bunu sağlayacak. Misal 10 dev şirketimiz, 10 yıl
boyunca küresel lobi şirketleriyle çalışırsa, ciddi kamuoyu baskısı
oluşturabiliriz.
İletişimci dostum Çetin Kımız ile bu fikri konuşurken anlamlı bir
öneri paylaştı: "Don Brown ile Ayasofya'da biten son kitabının
devamı için anlaşır, film de dâhil yeni mecralar oluşturabiliriz.
Neticede 11 milyon satmış kitabın yenisi ile 100 milyon insanın
Türkiye algısını lehimize çevirebiliriz."