Aldığı kararlarla gezegeni tedirgin hale getiren Trump,
türbülansı bir adım ileri taşıdı ve Çin'e "60 milyar $'lık ek
gümrük vergisi ve yatırım kısıtlaması" getiren kararı imzaladı. Çin
anında bu resti gördü ve "bir ticaret savaşı istemiyoruz ama
kesinlikle de savaştan korkmuyoruz" dedi.
Çin resti görmekle kalmadı, belli ki daha önce çalışılmış
"misilleme stratejisini" devreye aldı. Çok yakında bu sıcak temasın
neticelerini görecek ve dünya ticaretindeki kayıpların ülkemize
düşen payına tanık olacağız.
Dünya ticaret savaşlarına ilk kez tanık olmuyor. David Ricardo'dan
beri mukayeseli üstünlük tezleriyle ülkeler, kumaşını şarabıyla
kapıştırıp otomobiliyle silahı değiş tokuş eden meydan savaşları
yapa geldi. Bu defa aktörlerin ekonomik ölçekleri yüzünden savaşın
boyutu devasa hale geliverdi, o kadar.
Şu anda bütün ülkeler, "korumacılık türbülansı" içinde kendine
güvenli pozisyon arıyor. Biliyoruz ki bu türbülans uzun sürecek ve
kemerleri bağlı olmayanların üzerine kahve dökülmekle kalmayıp
kafaları gözleri yarılabilecek.
Burada dikkati çekmek istediğim, Çin'in Trump'tan gelen blöfü görüp
ona rest çekerken, daha önce detaylandırılmış "iki aşamalı" planı
devreye almasıdır. Demek ki ortada bir plan var ve daha önce
üzerinde kafa yorulmuş.
Dünya Ticaret Savaşı, uzak diyarlarda yaşanıyor diye bizi
etkilemeyeceği söylenebilir mi?
Hatta üçüncü dünya savaşının fitilini bu hareketlerin
ateşleyebileceği dahi söyleniyor.
Güney Çin Denizi'ndeki son gelişmeler, savaşın ticaretle sınırlı
kalmayacağı emarelerini taşıyor.
Sormak istediğim şu; bizim elimizde, Çin-ABD ticaret savaşına karşı
geliştirdiğimiz bir strateji belgesi var mı?
Acaba Ekonomi Bakanlığı'nda kaç uzman, kaç bin saatini bu alanda
senaryo geliştirmek için harcadı?
Bir hatırlatma; Hz. Nuh gemilerini, tufandan önce inşa etmişti.