Türkiye, çok boyutlu bir savaşın içinde...
Düşman yalnızca Fırat kenarında değil, içeride, dışarıda, 3 tarafı
deniz 4 tarafı sorunla çevrili coğrafyada... Finansta, ekonomide,
algı operasyonlarında, kısaca her yerde...
Hal böyle olunca düşmanla çok katmanlı mücadele zorunluluğumuz var.
Mehmetçik cephede, ortaya canını koyarak işini yaparken, bu savaşa
seyirci kalan fakat zaferden pay isteyen kişiler, kesimler,
kurumlara ne demeli?
Zaferin ancak savaşın ardındaki güçlü ekonomiyle mümkün olacağını
idrak eden bazı yurtsever bankacılar "güçlü bilançolar tam da bu
günler için gerekiyor" diyerek faizde indirime gittiler.
Pek çok sivil toplum örgütü dışarıya kaçan FETÖ militanlarının
Türkiye'nin itibarına yönelik saldırısına karşı durmak için ülke
ülke gezip 15 Temmuz gerçeğini ve demokrasi mücadelemizi
anlatıyor.
Fakat 1 milyon 200 bin işyerinin yasal üye olmak ve yılda ortalama
10 bin lira ödemek zorunda kaldığı ticaret ve sanayi odaları ne
yapıyor?
Ülke ekonomisi için değerli faaliyetleri olanları özenle ayrı
tutarak cevap vereyim; hiçbir şey...
Geçenlerde Dilek Güngör, Taşyapı'nın patronu Emrullah Turanlı'nın
sözlerini aktarmıştı yazısında:
"Ticaret odalarına her ay para veriyorum. Bunlar topladıkları
milyonlarca lirayla ne yapar?" İşleri üniversite veya hastane açmak
mı?
Restoran ve otel işletip kendi üyelerine rakip olmak mı? Şu zor
günlerde Türkiye'ye yabancı sermaye getirmek için niye
çalışmıyorlar?
Sahi, o aidatlar bugünler için harcanmıyorsa ne işe yarıyorlar?
Benim 40 yılda gözlemlediğim şu: Tıpkı Kastamonu yöresinin "yaş
nane kuru nane" türküsündeki gibi;
"Odalara küçük hanım odalara vay Şimdi de rağbet modalara vay."