Mühendislikte bir kural vardır; "insanı eğitemiyorsan, malzemeyi
eğit" diye. Ancak hayati süreçlerden söz ediyorsak, "hem insanı hem
de malzemeyi eğit" kuralı geçerlidir.
Metrobüste bir yolcunun sürücüye şemsiye ile saldırması ardından
meydana gelen kaza, kalıcı tedbir geliştirme vaktinin geldiğini
gösteriyor. Zira o metrobüs, direksiyonu terk edip yolcuyla kavgaya
tutuşan şoförün kontrolü kaybetmesi yüzünden Köprü'den de uçabilir,
faciaya dönüşebilirdi.
Kamu araçlarından sürücü ile yolcunun irtibatını kesen, şoföre
"kabin koruması" getiren çözümler, uzun yıllardan beri uygulanıyor.
AB müktesebatı içinde imzaladığımız ama pratiğe dökemediğimiz bu
tedbir, sürücü kadar yolcunun da can güvenliğini sağlıyor. Metrobüs
benzeri şemsiye saldırılarına fiziki bariyer oluşturuyor.
Buraya kadar; mühendisliğin "malzemeyi eğit" kısmını çözüyoruz ki
bu "gerek şart" olarak karşımızda duruyor. Fakat "yeter şart";
sürücüyü eğitmekten geçiyor. Kritik anlarda kontrolü yitirmeme
konusunda psikolojik test, duyarlılık eğitimi, öfke yönetimi gibi
yetkinlikler kazanması gerekiyor.
Bir pilotun kabin görevlisi veya yolcuyla tartışırken kokpiti terk
etmesi düşünülemez. Zira ona uçak kullanmanın yanı sıra bu eğitim
de verilmiş "kriz yönetimi" yetkinliği kazandırılmıştır. Şemsiyemin
ucu kara türküsündeki "kara" noktalardan biri de bu işte...
Belediyeler ancak otobüslerin, minibüslerin, dolmuş veya taksilerin
hat lisansını versin, parasını alsın, yan gelsin yatsın... Peki ya
bu şoförlerin eğitimi? Tamam, şemsiyeli saldırgan yolcular olabilir
fakat direksiyonu terk edecek kadar aptalca davranmak neyin
nesi?
Hastanelerde hasta yakınlarının doktorlara saldırıları artınca,
hükümet tedbir geliştirdi. Hem yasal hem idari çözümlerle bu
saldırıları azalttı, kontrol altına aldı. Belediyeler ise sanki
kent ulaşımının sürücüleri üzerinde yaptırımı yok gibi davranıyor,
tedbir geliştirmiyor.