Adamın biri arkadaşıyla yolda giderken elindeki çakısıyla
parmağını keser.
Biraz ötede, bir özel sağlık kurumu vardır.
Adam "ben şurada pansuman yaptırayım" der.
İçeri girince, karşısına iki kapı çıkar...
Birinde "HASTALAR", ötekinde "YARALILAR" yazılıdır.
Yaralılar kapısından girer. Yine önünde iki kapı vardır.
Birinde "ET", ötekinde "KEMİK" yazar.
Et kapısından girer.
Yine iki kapı...
Birinde "ÖNEMLİ" ötekinde ise "ÖNEMSİZ" yazıları vardır.
Önemsiz yazan kapıdan girince bir anda kendisini sokakta bulur.
Arkadaşı sorar:
"Nasıl, sana iyi baktılar mı?" Adam cevap verir:
"Hayır, ama organizasyon dehşet!" Bugün Türkiye, "dehşet
organizasyonlar" cenneti(!) durumundadır. Değer üretmeyen
sistemleri ayıklamadıkça, bu organizasyonel "dehşetler", orta gelir
tuzağına bizi mahkûm edecektir.
Sorun, değer üretememektir.
Eğer ortada üretilen değer yoksa organizasyonel mükemmelliğin
anlamı yoktur.
Özel sektörün iş, ilişki, iletişim ve bilgi süreçlerini daha sıkı
sorgulaması, onu kamu hantallığından beri tutar.
Emekliliği garanti, zammı garanti, haftasonu tatili garanti, 9 güne
varan bayram tatili garanti, işten atılmaması garanti, yasayla
dokunulmazlığı garanti... sayıları 3.5 milyonu aşan 657'ye tabi
memurdan söz ediyoruz.
Değer üretmeyip, performans kriteri almayan organizasyonu,
dilediğiniz kadar besleyin, size verim sunmayacaktır.
Ben değer üretmeyen bu "dehşet" büyük ve verimsiz organizasyonları
reforme etmediği sürece, Türkiye'nin vasatlık batağından ve orta
gelir tuzağından kurtulması söz konusu dahi olamaz.