Varlık içinde yokluk çekmek kötü bir duygudur. Eğer bu hal
içreyseniz ya kaynak veya idrak sorunu var demektir. Çölü dahi
vahaya çevirebilen insanoğlu, cennet vatanda neden kendine yetmez,
dışa bağımlı olur? Bu hayati soruların cevabına Milli Tarım Projesi
diyoruz.
En üst düzeyde sahiplenilen projenin amacı, bu cennet vatanı
tarımda potansiyellerine ulaştırmak… Geçen hafta "Türkiye tarım
kartını henüz kullanmadı" demiş, bu alanda devrimci adımların yolda
olduğunu söylemiştim.
Dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım,
projeyi açıklarken, daha zengin Türkiye'nin tarım üzerinden nasıl
gerçekleşeceğini ilan ettiler. Yıllardır bölük pörçük atılan
adımlar bütünleşik bakış açısıyla planlı, bilgi yoğun, arazi
bütünleştiren, tarımsal işletmelerin önünü açan düzenlemeler
getiriliyor.
Peki, bu projenin başarısı kime bağlı? Cumhurbaşkanı "Milli Tarım
Projesi'ne sahip çıkılmalı" diyor. Kim sahip çıkacak? Devlet?
Hükümet? Kamu yönetimi? Üniversiteler? Sivil toplum örgütleri? Bu
ve benzeri kurumlar, projenin başarısı için şüphesiz "gerek şart"
oluyor.
Ancak "yeter şart", tarım kesimi aktörlerinin, çiftçilerin buna
sahip çıkmasıdır. Bu da ancak zihniyet devrimiyle olacaktır.
Çiftçilerin zihin yapısını, taban fiyat, mazot, gübre desteğinin
ötesine taşıma zorunluluğumuz var. Sonuçta toprağa sadece tohum
değil, bilgi de ekmek şart. Hayvanı merada veya mandırada
beslemenin ötesine taşımak, en verimli ırkı üretmek şart…
Dışa bağımlılığı azaltacak birkaç hayati kozumuz var ise, tarım
bunların başında gelir. Turizm de önemlidir, sağlık, eğitim de
ancak tarım, belki de bunlardan daha vazgeçilmezdir. Bilgi
toplumunda da acıkacağız ve torunlarımızın iştahı, bizimkinden daha
az olmayacak.