Fuzuli, yüzyıllar öncesinden şöyle der: "Acep zemaneye kalduk,
gelinuz ağlaşalum..." Her çağda yeni nesilden serzeniş olmuştur o
devrin yetişkin nesli tarafından... Zamane çocuğu diyerek hafiften
eleştiri...
Fuzuli, yüzyıllar öncesinden şöyle der: "Acep zemaneye kalduk,
gelinuz ağlaşalum..." Her çağda yeni nesilden serzeniş olmuştur o
devrin yetişkin nesli tarafından... Zamane çocuğu diyerek hafiften
eleştiri getirilmiş, bunun da doğal, değişime dair olduğuna
hükmedilmiştir. "İnsanlar, babalarından ziyade zamanlarına benzer"
lafı, bu kuşak çatışmasını resmeder bize.
Ancak aşağıda okuyacağınız, bizim zamanemize dair tespitler, klasik
kuşak çatışmasındaki yetişkin söylenmesinin ötesine taşan
"kırılmalar" içeriyor. İster İbni Haldun'un asabiyet örgüsündeki
4'üncü nesil değil, ister Y kuşağı filan, bu defa durum
farklı...
Aşağıda Doğan Ceylan adındaki bir müfettişin bu nesil için
sıraladığı bulguları okuyacaksınız. Bence köpürmeden önce birkaç
not alın ve "aynayı tuttum yüzüme, kendim göründüm gözüme"
mısralarını mırıldanın... Hayatın
gerçeklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor. Şehitler için
gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının
çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar. Yanı başımızdaki
savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen on binlerce insan onları hiç
ilgilendirmiyor. Tüm acı gerçekleri
çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor.
Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek... Eğlenemedikleri tüm
zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar. Kendileri için
yapılan fedakârlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar
ve vefasızlar. Herkesi kendilerine hizmet etmek için yaratılmış
görüyorlar. İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine
getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı. Hayatlarında
eğlenmekten başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence
kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda
dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar. Çocuklar hayattan
bihaber. Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde, yemedikleri
arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz. Öyle ki yemek
yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar. Susuzluk nedir,
hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar. Üç adımlık yolda bile
susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha 'susadım'
demeden ağzına suyu dayıyoruz. Çocuklar hiç
üşümüyor. Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk
kat sarmalayıp çıkarıyoruz, hiç titremiyorlar. Çocuklar hiç
ıslanmıyorlar. Evden arabaya kadar üç metrelik mesafede şemsiyesini
başına tutuyoruz. Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz.
Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere bile
arabayla götürüyoruz, yorulmasınlar diye. Yokluk nedir
bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz. Bu yüzden
varlığın kıymetini bilmiyorlar. Çocuklar hissetmiyor yaşamı. Açlığı
bilmedikleri için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için
sokaktaki evsizleri umursamıyor.
Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek ülkemize. Bu
sorunu devlet derinden hissetmeli. Bu sorunun çözümü için
çalıştaylar düzenlenmeli. Öğretim programları ve ders materyalleri
revize edilmeli. Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri
artırılmalı. Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli. Bu sorun
çözülmezse ülke çözülecek. Doğan Ceylan - Milli Eğitim
müfettişi."