İstanbul'daki ayakkabı fuarı için "en iyi standı" kuran Mehmet
Ziylan, babasından "aferin" beklemektedir. Ancak aldığı cevap; son
derece bilgece olur: "100 bin marka en iyi standı yapmak yerine
keşke en iyi ayakkabıyı üretseydin. Biz burada dünyaya stant
satmıyoruz, ayakkabı satıyoruz."
Öyküyü aktaran Türkiye İhracatçılar Meclisi TİM'in eski başkanı
Mehmet Büyükekşi, ekonominin dengelenme sürecinde üretime dikkat
çekiyor ve "ihracatı hep kutsal dava gördüm" diyor. Doğrudur, döviz
türbülansında Türkiye uçağının itici gücü, turizm ve ihracattan
geliyor.
Turizm çok şükür iyi gidiyor. Gönül ister ki turist sayısı
(nicelik) yanı sıra turist başına harcama (nitelik) yönünde adımlar
atsak ve daha fazla döviz kazanabilmek için katma değerli projeler
üretebilsek… İhracata gelince, kilogram fiyatını yükseltmek
(nitelik) ciro kadar (nicelik) önemli ve bu alanda TİM'in yıllardır
sürdürdüğü inovasyon, marka, tasarım gayretleri, umut verici…
İhracatın duayeni Mehmet Büyükekşi'ye içinde bulunduğumuz süreçte
neler önerebileceğini soruyorum. "öncelikle 71 bin ihracatçımıza
gözümüz gibi bakmalı ve onlara sahip çıkmalıyız" diyor ve devam
ediyor; "zincirlerimiz, yurtdışında daha çok mağaza açsın."
Neden? "Elin zincirine mal verirsen, daha uygunu bulduğunda senden
vaz geçer, orada kalırsın." İnovasyon sadece ileri teknolojiyle
olmaz, marka, tasarım ile olur ve markalaşmak için önce kendi
ülkende bilinir, beğenilir marka olmalı, sonra markanı dünyaya
açmalısın. Ölçek sorununa dikkat çekiyor; "ihracata konu mal
üretenler için ölçeği tutturmak gerekiyor. 250 milyonluk ayakkabı
pazarında 18 bin firma var ve misal bu sektörde ölçekten söz
edemeyiz."
İhracat, milli dava… Döviz kazandırıyor, cari açık kapatıyor,
ekonomiyi dengeliyor. Duayene kulak vermekte fayda var derim…