Sabah Yazarlar Kulübü üyeleri, Avrupa Birliği'nin başkenti
Brüksel'deyiz. Uluslararası Basın Merkezi'ni dolduran
dinleyiciler;
15 Temmuz'da Türkiye'de gerçekten neler olup bittiğini
dinlediler.
FETÖ çetesinin ülkeye yönelik algı kirliliğini "gerçek bilgiyle"
yer değiştirme amacı taşıyan panelde Okan Müderrisoğlu, Ozan
Ceyhun, Duygu Leloğlu ile birlikte buna gayret ettik.
Benim üzerinde durduğum konu Avrupa'nın bizi eleştirirken ölçüyü
kaçıran tavrına karşılık, Türkiye'nin ekonomideki gerçek gücü oldu.
Gelen sorulardan anladığımız, Türkiye'nin Şanghay Beşlisi, Rusya
yakınlaşması, Asya, Afrika ülkeleri ve akraba topluluklarla olan
ilişkilerinin, buradakileri tedirgin ettiğidir.
İngiltere'nin topluluktan çıkma kararı alması, İtalya, Fransa ve
diğerlerinin, "AB üyeliğini sorgulama" sürecini başlattı. Bugün
dünyadaki pek çok ülke gibi AB üyesi ülkelerin çoğu, kendi
Trump'larını seçme yolunda...
Trump'ın temsil ettiği "korumacı, içe dönük" politikalardır ve
AB'nin yakın gelecekte "çözülme sürecine" gireceği tahminleri sıkça
yapılıyor.
1963'ten beri kapısında beklediğimiz AB ile ilişkilerin,
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "ille de AB demeyiz" beyanıyla yeni bir
safhaya girdiğini söyleyebiliriz. Brüksel'de bu duyguyu ben
"caddedeki tek dükkân sen değilsin" cümlesiyle özetledim.
Vizyonsuz AB yönetimi Kaldı ki Türkiye yeni yapılanmaları, AB'yi
dışlayarak yapmıyor. Aksine, AB'nin Brüksel'de toplanmış, çapsız
bürokrat ve yöneticilerinin vizyonsuzluğuna işaret ediyor, yaşlanan
ve yavaşlayan Avrupa'nın Türkiye'ye olan ihtiyacı, bizim AB'ye olan
ihtiyacımızın kat be kat üzerinde artık...