Geçen yıl Paris'te, Brüksel'de yaşananlara "Avrupa Baharı"
diyebilir miyiz?
Tabii ki... Hatta daha fazlasını diyebiliriz.
Ulusları kendi yaşam tarzına akort etmek için Arap Baharı
başlatanlar, şimdi ülkelerinde bizzat yurttaşları tarafından
"farklı bahara" uyanmaya başladılar bile...
Farklı bahar zira "söz dinlemeyen" yönetimleri devirmek için
başkasının ülkesini karıştırmaya benzemiyor. Farklı bahar zira
toplumsal talepler bizzat yeni bir sınıf çatışması üzerinden
temellendiriliyor.
Atanı vuran alet bumerang gibi...
Toplumsal olaylar neticesi tırmandırılan şiddetin mağdurları kadar
bu şiddeti uygulayanların durumu, Tunus'tan, Mısır'dan çok
farklı...
İçinde bulunduğumuz yüzyıl, küresel mekân kavramını yeniden
tanımlıyor. Yerel iktidarı dönüştürmek için Mısır'dan yakılan ateş,
Paris'ten uç verebiliyor. Terör, bu mekândan bağımsızlık kavramının
bir başka test alanı...
Batı "bana dokunmayan terörist bin yaşasın" zihin yapısının
sürdürülebilir olmadığını, çok acı faturalarla ödemeye başladı.
Terörü bizim coğrafyada can aldığında "sıradan" ama kendi evinde
"insanlığa karşı saldırı" gibi yorumladılar.
Fakat bugün küresel kriz sonrası bozulan dengenin sonucu açlar ve
toklar arasında tırmanan gerilimin ürettiği terör, Avrupa
sokaklarındadır. Avrupa Baharı, AB'nin ömrünü ne kadar kısaltır
bilinmez ama ihtişam ve sefaletin artık bir kıvılcım mesafesinde
durduğu çağda, "başkasının ülkesine baharı getirmekten" çok daha
dramatik neticeler doğacaktır.
Komşusu açken uyumak mümkün mü?