Her şey diye bir strateji, herkes diye hedef kitle olmaz.
Olursa, saçmalarsınız ve kuş tüfeğinden çıkan minik saçmalar gibi
saçılır, belki bir ikisi hedefi bulsa da etki oluşturamazsınız.
Batı dillerinde "vefa", "hatır", "gönül" kelimelerinin karşılığı
yoktur. Çünkü bu dillere kaynaklık eden kültürlerde bu kavramlar
yoktur. Buna karşılık "vizyon", "misyon", "strateji", "plan"
kavramlarının karşılığı da bizim dilimizde bulunmaz. Geleneğimize
göre "kervan yolda düzülür", "istim arkadan gelir."
Ancak kendimize haksızlık etmeyelim, strateji kavramını nihayet
öğrenmeye başladık; en uzun ve maliyetle yoldan... 2010'da ilk
sanayi strateji belgesi yayınlandığında, öncelikler listesi
öylesine geniş tutuldu ki neredeyse dışarıda hiçbir şey
bırakılmadı.
Oysa strateji, yapacaklarınızdan ziyade yapmayacaklarınızı tanımlar
ve elinizdeki cephane ile "saçma" yerine "dom dom" kurşunu ile
hedefi indirirsiniz. Tercihimiz yüksek gelir ülkeleri arasına
girmek ise dom dom kurşunu ile katma değeri yüksek, ileri
teknolojiyi hedeflemeliyiz.
Bu noktada bilim devreye girer. Bu iş için kurumlar oluşturmak,
okulları bu alana yöneltmek ve bilim insanını yüceltmek gibi tutum
geliştirmelisiniz. Peki, bilim adına ne varsa bir yere yığar ve
burayı da haydutlardan koruyamazsanız ne olur?
Cevap veriyorum: TÜBİTAK olur. Üstelik haydutlar sadece FETÖ
hainleri değil... Bilim ihtiyacımız üzerinden kurumu soyan,
araştırma adı altında cebini dolduran, kabiliyetli gençlerimizi
kapıdan kovalayan...