Salih Tuna Yeni Şafak Gazetesi

Uyanın lan…

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy “bir şey olmaz rahat olun” diyerek içimize su serperken, Prof. Celal Şengör “büyük deprem geliyor hepiniz öleceksiniz; İstanbul mis gibi olacak” demeye getirerek yüreklerimizi...

14 Aralık 2016 | 5.734 okunma

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy “bir şey olmaz rahat olun” diyerek içimize su serperken, Prof. Celal Şengör “büyük deprem geliyor hepiniz öleceksiniz; İstanbul mis gibi olacak” demeye getirerek yüreklerimizi ağzımıza getirirdi.
Allah bir daha o günleri göstermesin; zor günlerdi.
Uzun süre etkisinden kurtulamamıştık. O kadar ki, sosyologlarımızdan edebiyatçılarımıza, siyasetçilerimizden sokaktaki sade insanımıza kadar hemen herkes içinde “sismik”, “artçı”, “fay hattı” gibi kavramların geçmediği cümle kurmaz olmuştu.
Ne günlerdi…
Yurdum insanı arasında, “Arkadaşlar müjde! Kandilli Rasathanesi'nde çalışan bir akrabam biraz önce haber verdi; bugün olacağı söylenen deprem başka bir tarihe ertelenmiş…” diyenler bile vardı.
Geçen gün jeoloji profesörü Celal Şengör'ün Kılıçdaroğlu hakkında, “Atatürk'ün partisinin başı buysa, yazık bize…” ifadesine muttali olunca o günler çağrıştı.
***
Prof. Celal Şengör, 17 Ağustos 1999 depreminden bu güne bir şekilde hep gündeme gelmeyi başardı.
Diğerleri öyle mi ya, depremle birlikte gündemimizden çıktılar.
Gerçi, Prof. Dr. Şener Üşümezsoy bir süre daha kaslı, atletik vücuduyla gündemde kaldı ama “fay hatları” hareketlenmeyince, kaslı olmak, sürgit gündemde kalmasına yetmedi.
Jeolog Prof. Aykut Barka ciddi bir bilim adamıydı; zaten çok da yaşamadı.
Prof. Ahmet Ercan derseniz, televizyonlara çok çıkıyordu, Allah'ı var, son derece akıcı da konuşuyordu ama tek cümlesi akılda kalmadı.
Buna mukabil, dönemin Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Ahmet Mete Işıkara'nın “depremle yaşamaya alışmalıyız” sözü herkesin hafızasına kazındı.
Merhum Işıkara, “Deprem Dede” olarak bilinecek kadar depremle özdeşleştiği halde, “en iyi yer bilimci” falan değil, “en seksi erkek” seçilmişti.
Ne ki, herkes Işıkara'nın ağzına bakıyordu.
O günlerde yaşlı bir kadıncağızın, “Evladım bu adam ölürse, biz ne yapacağız!” dediğini dün gibi hatırlarım. Artık ne sanıyorsa! Merhumun, sabah erkenden kalkıp fay hatlarını yoluna koyduğunu mu düşünüyordu, bilemiyorum.
Bir de Oğuz Gündoğdu vardı, kavruk ve sakindi. Şovdan hazzetmez bir hali vardı. Belki de ondan olsa gerek hep “yardımcı doçent” olarak kaldı. Yahut bana öyle geldi.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bu kararları kim imzalatıyor? 04 Mayıs 2024 | 435 Okunma O partilerin hakkını ödeyemezler 02 Mayıs 2024 | 605 Okunma Yılmaz Erdoğan çöp mü? 01 Mayıs 2024 | 1.317 Okunma İBB Başkanı kime ‘ihanet’ etti? 30 Nisan 2024 | 4.632 Okunma Gerçek başkan kim? 27 Nisan 2024 | 291 Okunma