Kim ne derse desin, Sözcü gazetesi 17 - 25 Aralık 2013'ten
sonra, Dumanlı Ekrem'in Zaman'ından daha çok FETÖ'ye “hizmet”
etti.
Sözcü yazarları mı?
Sözgelimi, Emin Çölaşan veya Bekir Coşkun, Ali Bulaç veya Şahin
Alpay'dan daha az “hizmet” etmiş değillerdi.
Her zaman söylerim; FETÖ'ye “hizmet” etmek için esas olan “himmet”
toplamak veya “maklube” yemek değil, FETÖ'nün operasyon
malzemelerini tüketmektir.
Sözcü gazetesi de özellikle 17 - 25 Aralık'tan sonra fasılasız bunu
yaptı.
Öyle değil mi?
Ne kadar FETÖ çıktısı malzeme varsa dolaşıma sokmadı mı?
Mesela, Türkiye'yi, MİT TIR'ları kumpasıyla uluslararası toplumda
terörü destekleyen ülke olarak gösterip DAEŞ'le eşitlemeye çalışan
FETÖ'yle gayet senkronize hareket etmedi mi?
Kestirmeden söyleyecek olursak, Sözcü'nün FETÖ'nün psikolojik harp
müfrezesi gibi yayın yapmadığı tek bir gün yoktur.
İhtilafa düştükleri hiçbir konu da yoktur.
FETÖ, 17 – 25 Aralık sonrası düzenlemelerle yargıdaki etkinliğini
kaybetmeye başlayınca “yargının bağımsızlığı” demeye mi başladı;
bir de bakıyordunuz, Sözcü de aynı şeyi eşzamanlı terennüm etmeye
başlıyordu.
Tuhaftı, çok tuhaf…
HSYK, FETÖ'nün kontrolündeyken “tarafsız” ve “bağımsız” addedilen
yargı, Atatürkçü, solcu, Alevi, ülkücü ve az sayıda da
muhafazakardan müteşekkil “Yargıda Birlik” Platformu HSYK'ya hakim
olunca anında “tarafsızlığını” ve “bağımsızlığını” yitirmiş
oluyordu.
Buna inanmak için ancak ve ancak FETÖ'cü olmak lazımdı.
Sözcü gazetesi işte buna inanıyor, sabah akşam bunu propaganda
ediyordu.