Aydın Doğan'ın kıymetlisi Taha Bey'in idare-i
maslahatçılığı, manipülasyon yeteneği, en çok da (“Popper mi
okuyorsunuz, ay ne kadar güzel” yollu) kompleksini dermeyan etme
coşkusu öteden beri beni benden almıştır.
İlk gençlik yıllarımda…
“Biz Sünni'yiz bizde öyle devrim mevrim olmaz” diyerek, 79
İran İslam Devrimi'ne karşı “mezhebimizin” emniyet supabı
olmaklığına vurgu yapan yazılar dercettiğinde (sonradan bunları
kitap haline de getirmişti) dikkatini çekmişti.
Türkiye onun sayesinde “mezhebinin” bu özelliğini keşfetmişti.
(Liberal aydınımızın işine geldi mi nasıl da mezhep vurgusu
yaptığını görüyor musunuz?)
Gerçi, gerici Gezi kalkışmasına “devrim” demesine ramak
kalmıştı. Yaşından başından (biraz da birikiminden) utanmasa,
“Ay devrim buBanu... İçimden devrim
demek geçiyor…” / “Devrim, evet... Benim
de içimden devrim demek geçiyor Ece!” diyen Ece
Temelkuran ve Banu Güven hemşirelerimiz gibi
coşacaktı.
Son zamanlarda ne diyor ne yazıyor doğrusu dönüp bakmıyorum.
Neden mi?
Hayır, Aydın Doğan'ın Ankara'daki en önemli iş
takipçisi olduğu iddiasıyla alakası yok. (Dönemin Başbakanı
kahvaltıda buluştuğu milletvekillerine, Taha Akyol'un nasıl “iş
takipçisi” olduğunu anlattığı yazılıp çizilmişti hani.)
Aydın Doğan'ın iş takipçisi midir bilemem, ama kıymetlisi ki,
gazetesini (Milliyet) elden çıkardı, onu elden çıkarmadı.
Paralel yapıyı kör gözüm parmağına arkalaması, hele hele 17 –
25 Aralık darbe teşebbüsünü adeta eklemlenmiş gibi
sahiplenmesi ikrah etmeme neden oldu...