Gerçekten "değişik" zamanlardan geçiyoruz. O kadar ki, hemen
herkes "Artık hiçbir şeye şaşırmıyorum!" kıvamına geldi.
Bunca akıl almaz yalan biraz da bundan.
Elbette esas neden, yalanın doğrulara nazaran katbekat hızlı
yayılışı ve "kutuplaşma" yüzünden herkesin duymak istediğine kulak
kesilmesidir.
Lakin bu kadar özensiz, yalapşap yalan nedir?
Ne zaman Kılıçdaroğlu'nu veya CHP'nin İBB
Başkanı'nı dinlesem, "Bari yalanı doğru söyle!" derken
yakalıyorum kendimi.
Gündüz gözüyle bunca saçma sapan yalanı söyleyenler rezil rüsva
olmaktan korkmuyorlar mı peki?
Doğrusunu isterseniz, insanların şaşırma yeteneği öyle körelmiş ki
korkmaları için bir neden kalmadı.
Kimsecikler hayret etmiyor artık. Yoksa yalan bu denli "tarz-ı
siyaset" haline gelir miydi?
"Hadi Allah'tan korkmuyorsun bari kuldan utan" diye bir söz
var.
Ne ki, hayreti körelen kullardan kim neden utansın ki?
Hiçbir şeye şaşırmamanın sonu her şeyden evvel çevreye
yabancılaşmaktır.
Bundan daha kötüsü de kendine yabancılaşmaktır.
Mesela, İP Genel İdare Kurulu Üyesi o kadıncağızın
kendini sosyalist, devrimci bir ülkücü olarak
tanımlaması gibi.
Kendine yabancılaşmanın sonu da bir tür Ahmet
Davutoğlu haline gelmektir.
AK Partililere hitaben daha dün, "Cumhurbaşkanımızla son nefesime
kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Hiç kimse benim ağzımdan, benim
dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz
duymadı, duymayacak..." diyordu.
Bugün de kalkmış AK Partilileri, Cumhurbaşkanımıza "ihanet" ederek
partisine davet ettiği konuşmasında şöyle diyebiliyor:
"Kararlılıkla inandıklarımızı söylemeye devam ediyorsak son
nefesimizde 'Uyardık, şahit ol ya Rab!' diyebilmek içindir."