CIA'nın hangi tarihte FETÖ'yü “hizmete” aldığını belki
tartışabiliriz ama her fırsatta dillendirdiğim şu hakikati
tartışamayız: “Fethullahcılar, ABD'den izinsiz değil darbe yapmak,
maklube bile yemezler.”
Şükür ki şükür, gerek 17 – 25 Aralık kumpasını gerekse 15 Temmuz
saldırısını “üst aklın” gönüllü “hizmetçilerinin”
gerçekleştirdiğini artık hiç kimse inkâr etmiyor.
“Hiç kimse” dedim ama, AKP'li fırıldaklar, 15 Temmuz'dan sonra ne
demeye başladılar, doğrusu bilemiyorum.
O çok “seviyeli” akıldanelerinin, “gönüllü kişiliksizler” tesmiye
ettiği insanların tankları, F 16'ları çıplak elleriyle nasıl
durduklarını görüp utanmışlardır herhalde.
Bu kardeşlerimiz utanmanın yanı sıra, bir de akıllarını başlarına
devirirlerse, ne güzel olur değil mi?!
Hâlâ “üst akıl” yok diyeceklerini hiç sanmam.
Belki de ilk günden beri “üst aklın” bir şekilde “silahlı
hizmetçilerini” devreye sokacağını biliyorlardı da, yeni duruma
uygun “seviyeli” lakırdılar etmeye başlamışlardı, kim bilir.
Unutmasınlar: Bu dünya rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun dediği gibi
“bu kadar fırıldak çevirmeye değmez.” Din günü, hesap günü var.
Dünyevi zaferlerin hiçbir işe yaramadığı o günde “falanca aklıma
girdi” demek fayda etmez.
Günahlarını almak istemem; belki de bugünlerde bilumum darbecilerin
hedef seçtiği Erdoğan'ı aslanlar gibi savunuyorlardır.
Şayet öyleyse çok sevinirim, cidden diyorum. Hatta dostlar
bugünlerde belli olur bile derim.
Lakin son iki haftadır takip etmekten vazgeçtiğim için gerçekten de
bilmiyorum ne dediklerini.
Onların yerine Fehmi Bey'i takip ediyorum. Hem çok daha zeki, hem
çok daha kıvrak ve hem de çok eğlenceli. Bir görseniz, 15 Temmuz
etrafında FETÖ'yü görmeden nasıl dolanıyor, şaşarsınız. Daha sonra
konuşuruz bunları, şimdilik şu sorumu yineliyorum: “Herkesin yanına
yaver verdiler, Fehmi Bey'i de Sayın Abdullah Gül'e arkadaş olarak
mı verdiler?”