Takdir edersiniz ki, hiçbir terör örgütü arkasında bir devlet
olmaksızın uzun süre ayakta kalamaz.
Hele hele Türkiye gibi güçlü bir ülkeye karşı asla!
Bazı terör örgütlerinin arkasında da birden çok devlet vardır. Her
bir devlet stant açmış gibidir o örgütün içinde, ihtiyaç hâsıl
olduğunda taşeronluk yaptırmak için.
Bazı terör örgütleri de konjonktür belasına, bile isteye kucaktan
kucağa dolaşır.
PKK'nın elebaşıları konjonktürü çok iyi süzüp kullandıklarını
övünerek dile getirmemişler miydi?
E tabii, değişmeyen konjonktür de ABD'nin bölgedeki
hegemonyasıdır.
Bir şey daha var değişmeyen: Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir terör
örgütü ABD'ye rağmen sürgit yaşayamaz.
İdeolojik rengi, söylemi ne olursa olsun (ister “şeriat", ister
“komünizm" peşinde olsun) fark etmez.
Terörü yöntem olarak seçen her örgüt de zamanla terörle malul hale
gelir.
Hal böyle olunca da taşeronluk kaçınılmazdır.
PKK'nın da (tıpkı FETÖ ve DEAŞ gibi) hikaye cümlesi bundan
ibarettir.
Gelgelelim, “liberal maskeli nüfuz ajanları" yıllar yılı bunun
tam tersini vazettiler.
Özetle, “PKK, Kürt sorununun sonucudur" dediler.
“Kürt sorunu" şeklinde kavramlaştırdıkları “sorun"
çözüldüğünde, PKK'nın da kendiliğinden yok olacağını, dile
getirdiler.
Bu liberal maskeli mahutlar iki kısma ayrılıyordu: Bir
kısmı mezkur şekilde “nedensellik" ilişkisi kurarken, bir kısmı da,
“PKK, Kürt sorununun mütemmim cüzüdür" argümanını öne sürdü.