Demokrasinin işlemesi için ifade özgürlüğü şart. İfade özgürlüğü
olmazsa farklı siyasi fikirler arasında adil bir yarış
gerçekleşemez. İfade özgürlüğü yoksa basın özgürlüğünden de
bahsedilemez. Basın özgürlüğü yoksa kamuoyu farklı siyasi fikirler
hakkında bilgilenemez, bu fikirlerin özgürce tartışılması sonucu
ortaya çıkacak çözüm önerilerinden faydalanamaz. Haliyle medya
üzerinde baskı varsa, iktidar medyayı ele geçirdiyse, iktidarın
söylediklerini eleştirenler hapse atılıyorsa demokrasi de
yaralıdır.
İfade ve basın özgürlüğü ancak hukuk devleti varsa vardır. Sadece
kanun devleti değil, insan haklarına dayanan bir hukuk devleti
varsa.
Bunlar hep bilinen, geçen yüzyıllardan beri tekrar edilen
demokrasinin asgari koşulları.
Bir memleket hukuk devleti ve ifade özgürlüğü alanlarında ne kadar
gerilerse demokrasiyi de o kadar kaybeder. Günümüzün otoriter
rejimleri açısından demokrasi sadece bir kabuktan ibarettir.
Seçimlerin yapılması yeterlidir. Demokrasinin özünü oluşturan
koşulların olup olmaması, otoriter rejimleri ilgilendirmez.
Dünya genelinde bir otoriterleşme dalgası kabarmış halde. Zamanında
Avusturya’da aşırı sağcı bir parti seçimleri kazandığında ortalığı
ayağa kaldıran AB, Macaristan ve Polonya örneklerinde görüldüğü
üzere çaresiz. Birleşik Krallık, Brexit’le, ABD ise Trump’la
demokrasi sınavını vermekle meşgul.
Bütün bunlar olurken Türkiye’deki rejimin özgürlükçü ve çoğulcu bir
demokrasiye evrilmeyeceği ortada.
Birçok ülkede otoriterleşme dalgasına toplumsal kutuplaşma da
ekleniyor. Trump, Brexit ve bizdeki son referandumda benzer bir
toplumsal yarılma gözlemleniyor.
Türkiye’de son dönemde yapılan araştırmalara bakınca kutuplaşmanın
neredeyse kemikleştiği de anlaşılıyor. Kutuplaşmanın diyalog ve
özgür tartışma sayesinde giderilmesi ise bir hayal. İçinde
bulunduğumuz baskıcı siyasi ortam buna...