“Öz yurtlarında garip”, “öz vatanlarında parya” olduklarına
iman etmişlerdi. Bunun sebebini Necip
Fazıl’ın satırlarında arayıp bulmuşlardı. Devlet ve millet
son bir asrını “Allah’ın Kuran’ında ‘Belhüm
Adal’ dediği hayvandan aşağı taklitçilere”
kaptırmıştı.
Bu hayvandan aşağı yaratıklardan devleti ve milleti kim
kurtaracaktı?
Necip Fazıl, Gençliğe Hitabe’sinde kurtarıcının müjdesini
vermişti:
“Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin,
kininin, öcünün davacısı bir gençlik.”
Bu “Belhüm Adal”ın elinde yüzüstü sürünen Sakarya, ayağa kalkacak,
kalkacaktı.
Bu kindar gençlik “manevî babanın tabutunu musalla taşına,
Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine”
koyacaktı.
Başkanlık da değil “Başyücelik” sistemini yerleştirmek isteyen o
şairin talebeleri, işte o gençlikti. Onların da görevi kendi
“kindar” gençliğini yetiştirmek, dava taşını gediğe
oturtmak.
“Restorasyon” istiyorlar çünkü hayvandan aşağı yaratıklar, devlet
ve milletin son yüzyılını kapıp onları parya kılmıştı.
Şimdinin lisanıyla “ötekileştirme”, “kutuplaştırma” denenin altında
o gençlik yıllarında cerbezeyle okunup ezber edilmiş “düşmanlarını
ancak kubur farelerine denkmuameleye lâyık görmeye” yemin etmiş
metinlerin belirlediği bir zihniyet var.
Saflarına geçmezseniz “Belhüm Adal”sınız. İnsan hakkından
insan, kul hakkından ise kul faydalanır. Yaradılanı Yaradan’dan
ötürü sevmek icap eder etmesine ama “hayvandan aşağı” görüleni
sevmek gerekmez. Ancak “kubur faresi” muamelesini hak eden
“düşman”ın hakkından hukukundan da bahsedilmez.