Cemaatin devletin her kademesine sözüm ona sinsice aslında davul
çala çala sızması bütün kurumları temelinden sarstı. Tarlaya
haşerat girdi diye tarla bütün ekinleriyle ateşe verildi. Bugün
yaşanan hukuksuzluklar, hukuk devletinin tamamen yakılıp kül
olmasından kaynaklanıyor. Arada derede yanmamış avuç büyüklüğünde
yerler var. Oralar da olmasa hiç tahliye ya da beraat kararı da
duymayacağız.
Hukuk devleti yok. Hâkim teminatı yok. Hukuki güvenlik ilkesi
yok.
Bir devleti devlet yapanlar bunlardır. Siyasal İslamın Gülen
cemaatiyle işbirliği sonucunda vardığımız yer burasıdır. Memleketin
hiç bitmeyecekmiş hissi veren bir hava boşluğuna düşerek
sarsılması, iktidardakilerin çaresizce ellerinden kayanı tutma
gayretiyle savrulması bundandır.
Adına Anayasa Mahkemesi denen, kendini hâkim zanneden insanlar
topluluğu OHAL hakkında verdikleri kararla Türkiye’de hukuk
devletinin tabutuna çiviyi çakmıştır. Adına YSK denen iktidar
organı, mühürsüz seçimde almış olduğu kararla memleketteki seçim
güvenliğini buruşturup çöpe atmıştır.
Bugün gazetelerde, televizyonlarda önümüzdeki seçimler hakkında
konuşuluyor. Akşener’in partisinin etkisi ne olur,
MHP baraj altı kalır mı, AKP oyunu korur mu, vs. vs.
Hâlâ hukuk devleti varmış, sağlıklı bir seçim ortamı
sağlanabilirmiş gibi. İkinci Dünya Savaşı’nın bittiğini fark
etmeden cangıllarda seneler geçiren Japon askerleri gibi seçimler
üzerine tartışılıyor.
Hukuk devleti yoksa, seçimin bir anlamı yoktur.
Bir OHAL KHK’si ile seçimlerin iptali, ertelenmesi, rakip siyasi
partilerin kapatılması hatta seçim sonuçlarının tanınmaması mümkün
müdür?
Yok artık o kadar da olmaz bir cevap değil.
Mümkün müdür?