İktidar kadrolarına hâkim
unsur, Necip Fazıl’ın
“dininin ve kininin davacısı gençlik” diye tanımladıklarından
oluşmakta. Dönemin Milli Eğitim
Bakanı Nabi Avcı’nın
2014 senesinde Necip Fazıl’ın anısına düzenlenen bir ödül töreninde
yaptığı konuşmayı hatırlayalım:
“Üstada karşı sorumluluğumuz ve borcumuz çok büyüktür. Aynı
zamanda bu borcuödeyebildiğimizi söyleyemeyeceğim
(...) doğrusu bu ihmalde veya gecikmede enbüyük payı Milli
Eğitim Bakanlığı’nın aldığını düşünmeden edemedim.”
Fakat artık belli ki gecikmeye tahammül kalmamıştı. Şöyle devam
etmiş konuşmasına Avcı: “İnşallah 10 yıldır özellikle
sosyal bilimler liselerimizde, imam-hatip
liselerimizde üstadın beklediği, özlediği
gençliğin mayasının tutmakta olduğunu ama bunun da kâfi
olmadığını, bütün eğitim sistemimizin üstadın özlediği
Türkiye’ye yakışan gençleri yetiştirmeye vâkıf olması
gerektiğini bilerek çalıştığımızı bilmenizi
isterim.”
Entelektüel ve yumuşak karakteriyle tanınan Avcı’nın 4+4+4
düzenlemesinin geçtiği komisyonda, CHP’li milletvekillerinin
dövülmesini neden mütebessim bir şekilde izlediği herhalde şimdi
anlaşılmıştır.
Dün Emre Kongar köşesinde
özetledi. Orhan Bursalı da ısrarla
üzerinde duruyor. Artık imam hatip olmayan ya da imam
hatipleştirilmemiş bir devlet okulu bulmak gittikçe güçleşiyor.
Köklü devlet okullarının öğretmenleri “proje okul” bahanesiyle
sürgüne gönderiliyor. Geçen eğitim öğretim yılının sonunda sisteme
itiraz eden lise öğrencileri, bugün öğretmenlerini omuzlarına almış
uğurluyorlar.
Necip Fazıl’ın kindar gençliği Cumhuriyetin okullarından intikam
alıyor. Devlet okullarına alternatif bir okul ağı kuran Gülen
cemaati de Necip Fazıl’ı pek sever. Hatta öyle ki Gülen’in Necip
Fazıl şiirlerine nazire yapan şiirleri vardır. Cemaat yayınları da
kendisini bol bol alıntılardı. Onun da amacı malum “altın
nesil”.
Neticede memleketin siyasal İslamcı kadroları, Necip Fazıl
etkisinde, dinbaz iki eğitim modeli sundu. Biri “kindar ve
dindar nesil” diğeri “altın nesil” yetiştirme
derdinde.