90’lı yılların bir şarkıda parlamış pop şarkıcısı dahi en
azından bazı arkadaş ortamlarında kırk yılda bir sohbet konusu
olur. Bir eğlencelik şarkının bile yeri gelir böyle on yıllarca
hatırı olur. Aslında kadirşinas bir milletin çocuklarıyız. Bir
yerden bir şey dokunmaya görsün, illa yıllar sonra onu yâd eden
birileri bulunur. Eften püften görünsün, ama ne!
Baktığınızda şarkısı da vardı. “Davutoğlu Ahmet Hoca, bir
yiğit adam.” Ama işte olmayınca olmuyor. Onun o leziz ve selis
şümullü idrakinin hakkı bilinemedi. Hadi kendimi geçtim. Milli
irade düşmanı, vatansız bir hainim. Neredeyse tescilli. Ama benim
bile aklıma arada sırada “o güzel insanlar, o güzel atlara
binip gittiler” diye düşüyor. Acaba hangi ata bindi, nereye gitti
diye gözüm dalıveriyor. Gelgelelim, siyasette çarpmanın toplama
üzerinde dağılma özelliğine ve kesirlerde sadeleştirmeye iman etmiş
sayın Erdoğan sevgili hocayı
unutuverdi.
Çarptı, dağıttı, etrafını sadeleştirdi
ve Davutoğlu Ahmet Hoca
ıskartaya çıkıverdi.
Hadi bununla kalınsa yine iyi. Adamcağız, Rus uçağının düşürülmesi
emrini ben verdim diyerek göğsünü kabarttı, dik durup eğilmemeye
gayret etti. Netice? Sayın Erdoğan, Ruslara bakılırsa Rusya’dan
özür diledi.
Değerli yalnızlığın isim babası, sarayın sesi İbrahim
Kalın’a kalırsa “kusura bakmayın” dedi.
İmdi, sayın Erdoğan’ın özür dilemesi beklenemez. Bir defa dik durup
eğilmemenin ve “yumuşak başlıysam kim demiş ki uysal koyunum”
ruh halinin mermerden bir kaidesi. Zaten kendisi de özür
dilemeyeceğini, özür dilemesi gereken bir taraf varsa onun da Rusya
olduğunu gayet sarih bir şekilde açıklamıştı. İnsan soyu insan soyu
olalı böylesine kararlı bir dik duruş ve böylesine bir “kim demiş
ki uysal koyunum” isyanı görmemişti..