Bu iktidar dış şartlara göre kendini konumlamakta ve zamanın
ruhunun üzerinde sörf yapmakta pek mahir bir iktidardır. AKP, 28
Şubat’ın çocuğu. Milli Görüş’ün artık antika bulunduğu ve Batı’nın
Ortadoğu müdahalesinde bir model olarak ılımlı İslamın peşine
düştüğü dönemde doğdu. Hemen de kendisine biçilen role uyum
sağladı.
Batı’yla pek uyumlu ılımlı İslamcı parti kendini memleketin Batı’ya
en açık partisi olarak tanıttı. Bugün idam cezasının geri
getirilmesini isteyen Erdoğan’ın AB’ye girmek
amacıyla idam cezasını kaldırmak için koalisyon hükümetine destek
olacaklarını söyledikleri dönem. Deliğe süpürmeyip kullanılmayı
talep eden danışmanların dönemi.
Cemaatle koalisyonun kurulup yeni ılımlı İslam projesine direnecek
olanların tasfiye edilip kumpas davalarla içeri atıldığı, bugün
şikâyet edilen Batı medyasında sayfalarca Erdoğan ve AKP
övgülerinin yer aldığı vakitler.
Türkiye Batı’yla uyumlu ve demokrasi içinde siyasal İslamcı bir
model olacaktı.
Olamadı.
ABD’nin Irak işgali çökmüş bir devletle neticelendi. Büyük finansal
kriz, etkileri şimdilerde iyiden iyiye hissedilecek şekilde
Batı’nın Soğuk Savaş sonrası oturtmaya çalıştığı ve ana ilkeleri
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra atılmış düzeninin çatlamasına yol
açtı.
Ardından gelen Arap Baharı, siyasal İslamcı iktidara yeniden bir
model olma imkânı verdi. Artık zaten eğreti duran “liberal”,
“Batıcı” kıyafete gerek yoktu. Yeni model, Müslüman
Kardeşler’e ağabeylik etmeyi öngörüyordu.
İktidar, toplumu ve devleti İslamcılaştırmanın önündeki engelleri
cemaat koalisyonuyla yaptığı operasyonlarla iyiden iyiye
kaldırmıştı. Zamanının AKP il başkanının artık liberallerle
işbirliği yapmayacaklarını çünkü yeni hedeflerinde onlara yer
olmadığını söylemesi boşuna değildi.