Aslı Erdoğan’ı, Necmiye
Alpay’ı tutukladığınızda terör örgütlerinin “işte
şimdi bittik”diyerek kahrolduğunu mu zannediyorsunuz?
Şarkıcı Atilla Taş’ı gözaltına alınca
memleketteki darbe tehlikesi mi azalıyor?
Bir yere kaçmayacağı belli, kendi kendilerine adliyeye giden yaşlı
başlı gazeteci ve yazarları tutuklayınca ulusal güvenlik sorunu
çözülmüş mü oluyor?
Liyakat ilkesine, kamudan ihraç edilen memurların arasına fırsattan
istifade, cemaate hep karşı durmuş solcuların katılmasıyla mı
uyulacak?Darbe zamanlarının“sayın muhbir
vatandaş” uygulamalarının nereye gideceği ortada değil mi?
Kişisel husumetin olduğunu ihbar et, nasıl olsa açığa alınır, bu
dönemde derdini anlatana kadar da atı alan Üsküdar’ı hem de üç
köprüyü de sırayla kullanıp geçer. Hele kendinizi gizlemek isteyen
bir cemaatçiyseniz bundan iyi bir korunma formülünü bulmak da
güç.
İhraç edilenlerin sayıları on binlere ulaştı. Aileleri ve
yakınlarıyla beraber bu tasfiyeler yüz binlerce kişiyi etkiliyor.
Kamu hizmetinin aksaması da cabası.
Cemaatle mücadelede “kurunun yanında yaş
da yansın” umursamazlığının işi sulandıracağı
ortada.
Kaldı ki cezaların şahsiliği ilkesini çiğneyecek toptancı
yaklaşımların cemaatle ve darbeyle mücadeleye katkısı olmaz. Ortaya
hukuka güvensizlik, bürokraside yetki ve görev kargaşası, hasılı
bir toz duman ortamı çıkar. Bu ortama ise puslu hava denir. Puslu
havayı ise kimlerin sevdiği aşikâr.
Yaverinize kadar sızmış bir yapılanma, bilmem ne lisesinin bilmem
ne öğretmenini -cemaat hiyerarşisinde önemli bir yeri yoksa- ihraç
ederek çözülmez.
Kilit noktalara yerleşmiş cemaatin darbeci mensuplarının oralara ne
şekilde geldiği herhalde her şeyden önemlidir.
O yaverler nasıl oralara geldi?
O generaller kimin zamanında atandı?
Müstafi İçişleri Bakanı’nın ifadesiyle daha üç sene evvel 81 ilin
74’ünün emniyet müdürü cemaatçiymiş. Bu şahıslar kimlerin olumlu
görüşleriyle o görevlere atandı?
Cemaate parsel parsel arsaları kim verdi?