Bir süredir, Meclis tutanaklarını inceliyorum. Özellikle CHP
milletvekillerinin Gülen cemaati hakkındaki uyarıları ve AKP’li
milletvekillerinin Gülen’i neredeyse canları
pahasına savunması ibretlik. Gülen’in o dönemki baş savunucularının
bugünün en ateşli Gülen karşıtı olması da öyle. Suçluların
telaşı... Gelgelelim nasıl olsa Allah’tan ve milletten af dilenerek
mesele kapatıldı. Kapsamlı bir yüzleşme olmadan meselenin bu
şekilde kapatılmasının yeni imamların yeni ordularına yol açacağını
ısrarla not edelim.
Bir hakikat komisyonu, memleketin nasıl bu hale geldiğini
soruşturmalı. Sadece kandırıldık, aldatıldık diyerek iş çözülmez.
Nasıl ve neden aldatıldığınızın da ortaya konması gerek. Belli ki
kandırılması kolay kişilersiniz. Bir daha tuzağa düşmemek için ilk
olarak kandırıldığını iddia edenlerin böyle bir komisyona ihtiyacı
var. Aksi halde, hangi ehliyetle memleketi yöneteceğinizi iddia
edebilirsiniz?
HDP’nin sürekli surette dışlanması ise “onlar da olsa iyi olurdu”
diye geçiştirilebilecek bir konu değil. Bu, memleketin bir kısmını
dışlamak demek. Adını koyalım bu ayrılıkçı bir siyasettir ve
başımıza çok iş açar.
Hele zaten doğru düzgün yürütülemeyen çözüm sürecini cemaatin
torpillediği ortadayken.
Sakine Cansız ve iki arkadaşının
cinayeti hakkında Fransız savcının değerlendirmeleri belli.
Suikastçının MİT’le bir şekilde bağlantılı olduğu resmi belgelere
girdi: “Ancak yapılan
araştırmalar söz konusu MİT ajanlarının bu olayları resmi olarak,
üstlerinin onayıyla mı, yoksa MİT’in haberi olmadan kendi başlarına
barış sürecini kötülemek veya sekteye uğratmak için mi yaptıklarını
belirlemeye yetmiyor.”
Bu konuda savcılığın bilgi taleplerine devlet içerisinden cevap
vermeyenler kim? Cemaatin imamı Kozanlı
Ömer’in Pars cinayetinde parmağı olduğunu ileri süren
haberler, soru işaretlerini artırmıyor mu?